Ülkemizde enflasyon sorunu 2001 krizinden sonra önemli bir sorun olmaktan çıkmaya başlamış ve yüzde 10 değerinin iyice altına inmişti . Ancak ne zaman döviz kurları iç veya dış nedenlerle yükselse, TL’nin değer kaybı bir yandan ihracata destek vermekte, ama diğer yandan da vatandaşın genelini de, ithal ürünlerin TL fiyatlarını artırarak, yani enflasyonun kurdan etkilenmesi nedeni ile hırpalamaktadır.
Aşağıdaki ilk grafik ABD doları cinsinden ithalat fiyatlarının son dönemde yatay gittiğini, ama TL cinsinden ithal ürün fiyatlarının nasıl arttığını, yani ithal enflasyonun artışını göstermektedir. Grafikteki son veri Mayıs 2014 tarihindeki veridir ve Mayıs 2013 tarihinden bu yana artan kur kökenli TL enflasyonu açık şekilde görülebilmektedir.
Aşağıdaki ikinci grafik ise döviz kurunun tüketici fiyatlarının tümüne yani “genel enflasyona” etkilerini göstermektedir. Kırmızı çizgi döviz kuru sepetinin yıllık değer değişimini, yani TL’nin değer kaybını gösteriyor (sol eksende). Sağ eksenden incelenmesi gereken mavi istatistikler ise, döviz kurunun tüketici enflasyonuna katkısını göstermektedir. Yani enflasyonun yüzde 3’ten fazla, hatta yüzde 4 kadar bir kısmı kur sepetindeki TL değer kaybı nedeniyledir.
Özetle ülkemiz insanı uzun zamandır en çok döviz kuruna hassastır. Elinde TL likidite olan derhal dövize geçerek kendisini yere sağlam basar hale getirdiği kanısı altında koltuğuna yaslanmaktadır. Bu en zenginimizden en fakirimize kadar böyledir. Ama sonra da kurlar yükselip, ekonomi yavaşlayıp, büyüme teklemeye başladığı zaman, okul bitiren çocuğunun iş bulamamasına, kendisinin işlerinin de bozulduğuna hayret etmemesi gerekir.
Yani burada anlattığımız bir “kendim ettim kendim buldum” durumudur. Döviz spekülatörcü ve tasarruf da etmeyen bir toplum alışkanlığını bırakmak zorundayız.