Geçen haftalarda Avrupa Merkez Bankası elindeki bütün silahları kullanarak, ve Aralık 2015 döneminin üstünden daha üç ay geçmeden, bir kere daha para politikası ile likidite yaratma yaklaşımıyla Avrupa ekonomisini canlandırmaya çalıştı. Ancak para politikası önlemlerinin giderek daha az etki yaptığı da konunun uzmanlarının gözünden kaçmıyor. Başkan Draghi de Avrupa Birliği’nin yüzde 2 enflasyon hedefine ulaşmasını sağlamak için yapılabilecek fazla bir şey kalmadığını kendisi de vurguladı.
Euro Bölgesi, ABD, UK ve Japonya, faizleri indirmiş veya sıfırın altına çekmiş, Merkez Bankası bilançosunu da maksimum parasal genişlemeye tabi tutmuş durumdalardı. Ama para politikası paradigması arzu edilen sonuçları da pek yaratamıyordu. Şu anda enflasyon ve enflasyon beklentileri Merkez Bankalarının arzu ettiğinin çok altında bulunuyor. Teorik bakılırsa reel faiz (faiz eksi enflasyon demek) bundan sonra ancak negatif olarak ortada durabilir. Negatif faiz ortamında tüketim ve yatırım faaliyetinin hareketlenmesi beklenir. Ama artık pek etki de yok. Günlük dalgalanmalar var.
Ancak teorisyenler ders kitaplarında birçok durumda para politikasının neden etkili olamayacağını zaten söylüyorlar, Keynes de yıllar önce yazmıştı: eğer Merkez Bankası’nın yarattığı para bankalar ve hane halkı eliyle kredi yaratmaz, tersine mevduat yaratırsa, ekonomik aktivite hızlanmaz. Bu duruma likidite tuzağı adı verilmiş. Faiz düşerken ve likidite artarken şirketler de yatırım harcaması yapmazsa belirsizlik yatırım tuzağı yaratmış olur. Düşük faiz ve bol likidite, varlık fiyatlarını, yani hisse senedi, bono ve gayrimenkul fiyatlarını arttırmazsa ve reel ekonomi de bu dönemde kıpırdanmazsa, hisse senetleri, bono ve gayrimenkul sektörleri yeniden duraklayabilir. Likidite artışının etkisi kısa sürer! Bu arada emeklilik gelirlerinin yetmeyeceği paniğine kapılan insanlar da tasarruflarını daha da arttırırlar. Bu durumda ilave likidite de iyice etkisiz hale gelir. Bankalarda yaratılan likidite reel sektörde değil, bankalarda durur. 2008 yılındaki gibi finansal kriz de varsa, özel sektör borç yükü de iyice artmış olur. Bu dönemde şirketler, bankalar ve de hane halkı bilançolarını tamir etmeye de çalışırlar. Bu tür dönemlere de bilanço resesyonu da denebilir ve bu tür dönemlerde para politikası iyice etkisiz olur. Negatif faizler ve ek likidite de tam istihdam sağlayamaz.
Yani artık farklı politika enstrümanları gerekir gibi. Örneğin prodüktivite artıracak devlet altyapı harcamaları, şirket yatırımlarını arttıracak vergi teşvikleri, geliştirilmiş regülasyon ve piyasaların liberalleştirilmesi gibi yaklaşımlar istihdam ve büyüme yaratılmasına katkı yapar. Yıllarca pek etkili olmayan parasal genişlemeden sonra bu tür politikalara da şans verilmesi doğru olur. Artık doktor etkisiz olduğu görülen bir ilaçta artık ısrar etmemeli.
Özetle, Merkez Bankalarının büyüme ve enflasyonu her zaman kontrol edecek gücü olmayabilir. Bu durumlarda kamu maliyesinin yardıma gelmesinden daha doğru bir şey de olamaz. Zaman kamu maliyesi zamanı galiba! Ama borçluluğu fazla artırmadan!