Bugünlerde o kadar kafamız karışık ki sokakta rastladığım ama tanımadığım kişilerin çoğu beni durdurup döviz kurları ne olur diye soruyorlar. Kimse düşünmüyor ki eğer döviz kurlarının zaman içinde ne olacağı konusunda bir fikrim olsa bile kurların adeta her ana değiştiği bir ortamda kimseye düşüncelerimi söylemezdim.
Ama aşağıda düşünmemiz ve bilmemiz gereken bazı şeyleri basite indirerek vurgulamaya ,açıklamaya çalışacağım.
İktisatçılar 1961 yılından beri bir temel ilkeyi iyice öğrendiler. Eğer bir ülkede sermaye hareketi serbest ise, yani ülkeye yabancı veya yerli fonların girip çıkması sınırlanmış değilse, bu durumda ekonomide faiz ile kurdan sadece biri ekonomiyi yönetenlerin kontrolünde olur. Diğer değişken ise (genelde de kur ) piyasaya bağlı kalır.
Türkiye 1989 sonrasında ülkemizin sermaye giriş çıkış kuralını tamamen serbest bıraktı. Bu biraz erkendi. Bizden çok daha sanayileşmiş ve kuvvetli bir ekonomi sahibi Japonya bile bu tür serbestiye ancak 1986 yılından itibaren geçmişti.
Türkiye bu serbestiden sonra 1994 ve 2001 krizlerini yaşadı ve ekonomi yönetimi “ekonomik yönetimi” de krizlerden öğrendi.
Bu arada dünyada para politikası yaklaşımı da değişti. Eskiden para politikası enflasyonu düşürmek için ya para miktarını değiştirirdi ya da döviz kurlarını sabitlerdi ( tüm IMF anlaşmalarında para miktarı kontrol altına alınırdı. Ama 1999 yılında azan enflasyonu kontrol altına almak için döviz kuru sabitlemesi yaklaşımını kullandık ama onu da becermedik ve 2001 krizini yaşadık. Para miktarı veya döviz kuru sabitlemesi sonra ortadan kalktı ve yerine enflasyon hedeflemesi geldi. Biz de enflasyon hedeflemesi türü para politikasına önce örtülü sonra da aleni şekilde geçtik. Enflasyon hedeflemesi kısa vadeli faizleri oynatarak para politikası yapmak demekti ve Merkez Bankası’nın enflasyon dışında bir hedefi de olmamasını içeriyordu. Ama bu sefer de global kriz ortamında sermaye hareketleri gelişen ülkelere daha da çok akmaya başladı ve biz de bundan nasibimizi aldık, ve toplumca kredi ve tüketim hastası olduk. Ama zırt pırt giren çıkan para kuru oyuncak haline getiriyordu. Veya içeride siyasi gerilim arttığı zaman sermaye giriş çıkışının dozu artıyordu.
Türkiye enflasyon hedeflemesi uygulamasında enflasyonu kısa vadeli faizi ayarlayarak kontrol etmeye başladı. Ama kurları da kontrol etmesi gerekince “faiz koridordu” yaklaşımını getirdi. Faizler ayda bir değiştirilebiliyordu ama iki faiz kararı arasında şartlar değişirse de koridorun içinde faiz yükselmesi veya düşmesi olabiliyordu. Çünkü bankaların gecelik borçlanması veyarepo gibi yaklaşımlar için faizler değişebiliyordu.
Bu nedenle aydan aya faiz değişmese de, kur sorunu ve değişen enflasyon ile mücadele için koridor toptan yukarıya itilebiliyor (veya tersi sorunda aşağıya itilebiliyor) veya koridorun genişliği ile duruma göre oynanabiliyordu. Yani Merkez Bankası ana politika faizini ve koridorun limitlerini değiştirmese de koridor içinde faiz ile oynayarak hem faiz, hem enflasyon hem de kur ile mücadele edebiliyordu.
Bu nedenle geçtiğimiz günde olduğu gibi faiz değişikliği yapılmamış olması, hem faiz, hem de kur veya enflasyon ile mücadele edilmiyor demek değil. Bu nedenle günlük olarak koridor içindeki değişimleri izlemeyenler gidişatı anlayamazlar. Tabii bir de yurtdışındaki gelişmeler var. Bu nedenle döviz spekülasyonunu bırakıp esas işimizden kâr etmeye çalışsak daha iyi olur!