Ocak 2010 tarihinde Apple'ın borsa değeri 191 milyar dolardı. Apple'ın teknoloji hamlesi tuttu ve firmanın değeri Eylül 2012 tarihinde toplam 658 milyar dolara ulaştı. Türkiye'nin yıllık GSYİH yani toplam üretiminin 800 milyar dolar olduğunu unutmazsak, bilimin ve teknolojinin değeri anlaşılabilir. Daha da müthiş bir rakam geçtiğimiz hafta ortaya çıktı: Apple firmasının 137 milyar dolarlık nakit birikimi olduğu medyaya döküldü. Bu da Türkiye'nin 120 milyar doları aşan döviz rezervinden daha büyük bir nakit birikimi.
Bu satırları yazarken aklıma son on günde seyrettiğim Fenerbahçe futbol takımının Sivas lig maçı, Milli takımın hazırlık maçı ve en son seyrettiğim Vakıfbank-Eczacıbaşı voleybol maçı geldi. Türkiye'de oynanan futbolun bilimsellikle ve rekabetle alakası pek yoktur. Futbolda rekabet düşmanlık demektir. Bilimsellik de kıttır. Türkiye liglerindeki "büyük" lakaplı takımlar boşuna milyonlarca euro ödeyerek kariyerinin sonundaki "emeklileri " transfer ederler. Ama bireyler topluluğu olmaktan kurtulamazlar, takım olamazlar. Bu nedenle de ne alan savunması yapabilirler, ne de alan savunmasına gol atmakta mahirdirler. Üstelik "pacing" denen tempo ayarlamayı da beceremezler ve erkenden, eksik oyuncu ile kontratağa yakalanıp, enayi golünü de yerler. Fenerbahçe ilk onüç dakikada ve Milliler de ilk beş dakikada, bu tür golle daha başında maçı kaybetmişlerdi. Bizi zaman zaman kaleciler kurtarır, zaman zaman da duran top atışları. Özet : Altyapıya önem veren de yoktur, sporda bilimselliğe de!
Ancak öyle bir noktaya geldik ki, millet "yansımayan" şikelerden ve kulüp Başkanları arasındaki ucuz edebiyattan bıktı. Futbol zevk vermiyor, futbolu hızla öldürüyoruz, çünkü çağdaşlık ve bilimsellikle alakası kalmıyor! Bu nedenle bugünkü ithal malı emekli yabancıya dayanan kısa vadeci sistemden çıkıp altyapıya dönmedikçe de, başarıdan uzak kalacağız. Unutuyoruz, 1989 yılında Şenez Erzik döneminde kurulan milli takım altyapısının ürettiği oyuncuların , hem kulüplerin hem de Milli takımın geçmiş Avrupa ve Dünya çapında başarılarında en büyük faktör olduğunu. Bırakın Kocaman ve Avcı'yı, tüm sistemi tartışın!
Ben kendi spor zevkimi nasıl tatmin edeceğime artık kesin karar verdim. Otuz yıldır yazardım, Türkiye'de en başarılı takım sporu bayan voleyboldür diye. Londra Olimpiyatlarında da Bayan Milli voleybol ve basketbol takımlarımız vardı, ama erkek voleybol ve basketbolu yoktu. Yıllarca Eczacıbaşı kurumsal yaklaşımı ile bayan voleybolunu taşıdı. CEV Kupası voleybolda Şampiyonlar Ligidir. Voleybol elle oynanan ve tüm takımın her an aktif olduğu kollektif ve bilimsel bir spordur. Voleybolde tesadüfi bir gol maçı kazanamaz. Eczacıbaşı kurumsal ve bilimsel yaklaşımla 11 defa CEV finalinde yer aldı. Sonra da bankalarımız bayan sporuna yatırım yaptılar. Vakıfbank bayan voleyboluna altyapı yatırımı ile başladı. Üstyapı için de Alman Milli takımının İtalyan teknik adamını transfer ettiler. Bayan voleybolunda Polonya, Hırvatistan, Almanya, Sırbistan ve Japonya gibi ülkelerin millilerini de Türklere ekleyerek kocaman bir takım kurmanın tüm yıllık bedeli futboldaki tek bir 'emeklinin' fiyatıdır.
Voleybola zaman ayıranlar spor keyfini sorunsuz alır
VAKIFBANK 2010-2011 döneminde voleybolun Şampiyonlar Ligini kazanmıştı. Bu yıl da finale gitmekteler. Perşembe günü bu iki takımı da seyrettim. Eğer Eczacıbaşı ile Vakıfbank son dörde kalmak için rakip olmasalardı finali Vakıfbank ile Eczacıbaşı oynardı diye düşünenler çok. Vakıfbank'ın onbeş kişilik kadrosunda dört yabancı var, Eczacıbaşı'nın 15 kişilik kadrosunda da dört yabancı! Eczacıbaşı'nın en etkili oyuncusu 20 sayı ile Neslihan idi. Vakıfbank ise bu yıl transfer ettiği pasör Naz ve 22 sayı üreten 25 yaşındaki Sırp oyuncusu Brakoceviç ile fark yarattı, maçı 3-1 kazandı. Salon doluydu ve ne küfür ne kavga vardı. İnsanlar çocuk çocuğu ile spor keyfi için gelmişlerdi. Voleybola daha çok zaman ayıranlar spor keyfini sorunsuz alır. Tabii futbol seyircisinin salonu basmadığı maçlarda !