AB yöneticileri aylarca saçmalayıp sorunlara gerçek çözüm getirmekten kaçınca ve normalde pragmatist olan ABD yöneticileri de ideolojik siyasi kavgaya son günün son dakikasına kadar devam edip, ıkınıp sıkınıca, zaten uzun zamandır 'kan görmüş' finansal piyasalar geçtiğimiz günlerde delirdi. Geçmiş değerlendirmelerimizi hatırlayanlar AB'de huzur en çok altı ay sürer ve ABD de bir iki yılı kurtarır demiştik. İspanya ve İtalya bulaşma sonucu piyasanın kucağına düştü ve 10 yıllık kağıtta yüzde 6'nın üstüne çıkan faizlere muhatap olmaya başladı. Avrupa ancak iki hafta dayanabildi.
Bu ortamda, sağlam liman sayılan altın ve örneğin İsviçre ve Japon paraları değer kazanırken, global ekonominin daralması korkusu sonucu petrol fiyatı aşağıya döndü ve hemen her yerde başta banka hisseleri olmak üzere her tür menkul kıymet piyasaları çökerken sorunlu AB ülkelerinin faizleri göğü deldi, özellikle İtalya ve İspanya türbülansa girdi.
Sorun belli: Devletlerin bütçe açıkları ve borçları finanse edilmek zorunda. Sorunlu ekonomiler yavaş büyürken ve bazıları da hiç büyüyemez iken, finansman büyük sorun ama toparlanma daha da büyük sorun.
Ancak Avrupa'da ABD'den farklı bir sorun var. Merkezi hükümet yok, göbekte bir Merkez Bankası var ama o da ülkelerin borçlarını arka planda 'nein' diye bağıran Almanlar olduğu sürece gereken şekilde finanse edemiyor, ülke bonolarını gerektiği boyutta satın alamıyor. Kamu bonoları sadece bankalara satılabiliyor. Beklentiler bozulduğu ve rating düştüğü zaman da, ya çok yüksek piyasa faizi ödeniyor ya da hiç finansman bulunamıyordu. Halbuki ülkelere dönemde finansman sağlayacak olan Merkez bankaları olmalı: Tekrar edelim bankalar değil Merkez bankaları!
Ama Avrupa'nın durumunda bir komiklik var: Bir AB ülkesi bir yandan euro tek para sisteminde ama diğer taraftan da euro denen para Avrupa Merkez Bankası tarafından üretilen bir şey, Avrupa Merkez Bankası finansmanı ülkelere değil ülkelerin bankalarına, onu da istediği zaman, teminat karşılığı ve kısmen sağlıyordu. Yani birkaç ülke dışındaki ülkeler için, aslında euro yabancı para idi, kendileri euro yaratamadıkları için! Avrupa Merkez Bankası Mayıs 2010 tarihinde Yunanistan krizi patladığında ülke kamu borç kağıtlarını almaya başlamıştı. Ama Almanlar Trichet'i Avrupa Merkez Bankası'nın kredibilitesini sıfırladığı nedeniyle eleştiri yağmuruna tutmuşlardı. Bu nedenle de sonunda AMB dört ay önce ülke bonolarını satın almayı bırakmıştı. .
Geçen ay liderlerin anlaşma sağladığı 440 milyar euroluk yardım paketi kabul edilmişti ama euro bölgesi ülke parlamentolarından geçmemişti. İtalya ve İspanya da türbülansa girince Avrupa Merkez Bankası Alman temsilcisi Jens Weidman'n protestolarına rağmen karar aldı, borç verme faizlerini yüzde 1.5 düzeyinde tuttu ve son iki günde de sadece Portekiz ve İrlanda kamu borç senetlerini aldı ve bankalara altı aylık sınırsız ama teminat karşılığı kredi vereceğini de ilan etti. Piyasalardaki gerilimi iyice artıran şey, bir yandan Avrupa bankalarının sorunlarını haykırmaları ve diğer taraftan paniğe kapılan Berlusconi'nin İtalyan vatandaşlarına İtalyan bonolarını satmamaları için yalvarıp yakarması ve İtalyan savcılarının rating kuruluşlarının bürolarını basmaları oldu.
'İçimizdeki Londralılara' mesaj
Bu saydığımız gerçekleşmeleri düşündüğümüz zaman sekiz ay önceki politikasını bu hafta değiştirdiği için 'içimizdeki Londralılar' ve 'uluslararası çakallar' tarafından 'itibar kaybetmekle' itham edilen Merkez Bankamızın ne kadar sağlam öngörüleri olduğu ve politika esnekliği taşıdığı anlaşılmalı. Keynes sağ olsa idi eski sözünü tekrarlardı: 'Gerçekler değişir ise ben pozisyonumu değiştiririm, ya siz ne yaparsınız?'