Duygularım için kimseden özür dilemeyeceğim:
Erkek zihninin kurguladığı yüksek siyaset, o siyasetin ürettiği dil, bugün benim yüreğimi soğutmuyor.
Katliamdan sonra havalanan jetlerin, işbirliği mesajlarının, ekrandan taşan o haritaların; annesinden kazak, babasından postal isteyen çocuklardan oluşan taburlar üstüne yapılan o steril yorumların, yüzlerce hanede, korkulu bekleyişlerden başka bir anlamı olmadığını biliyorum.
O nedenle -umudu tüketmek değil, çoğaltmak adına- şunları anlamaya çalışıyorum:
Katırlarla silah nakleden bir terör örgütünün; her türlü ihtiyacının karşılandığı açıklanan güçlü bir orduya nasıl 24 şehit verdirebildiğini,
Topu, roketatarı, termal kamerası olan ordumuza emanet çocuklarımızın, gece yarısı saat birden sabahın ilk ışıklarına kadar çatışmak zorunda kalmasını,
Sekiz noktaya eş anlı düzenlenen saldırı planlanırken, bu vahşete engel olacak istihbaratın yokluğunu, bu yokluğun sorumluları olup olmadığını,
Çeyrek yüzyıldır; biri 50 bin, diğeri 30 bin askerli olmak üzere 20'nin üzerinde sınır ötesi operasyona rağmen bitirilemeyen terörün, nasıl olup da yeni kara harekatıyla biteceğini,
Adı Büyük Millet Meclisi olan anayasal kurumumuzun, milletin bu en büyük sorununun tartışmasını neden millete kapattığını,
Amerikan Büyükelçisi'nin Çukurca katliamından sadece 19 gün önce (30 Eylül'de) bir televizyon kanalına 'Türkiye'ye halen anlık istihbarat yardımını sunuyoruz' sözünün, bugün ne anlama geldiğini,
Aynı Büyükelçi'nin beş ay önce 'günlük istihbaratın maliyeti 1 milyon dolar sözünün' karşılığını,
İlk kez 2007'de dönemin Dışişleri Bakanı Ali Babacan'dan duyduğumuz 'anlık istihbarat' sözleşmesinden sonra şehit sayısının 600'le ifade edilmesinin anlamını,
CHP'nin Akil Adamlar Komisyonu ile sınır ötesi operasyon tezkeresine evet diyen hallerinin birbiriyle tutarlı olup olmadığını...
Bu soruların tümü şu anda cevapsız.
Ama apaçık görünen ve artık bize bir şeyler yaptırması gereken bir tablo var ki o da, terör örgütünün ilk büyük eylemini gerçekleştirdiği 1984'ten bu yana, onca acı tecrübe biriktirilmesine rağmen, orduda profesyonelleşmenin sözde kaldığı.
Hala deneyimsiz 'anne kuzuları'nın çatışma bölgelerinde vatani görevini yaptığı...
16 HÜKÜMET DOKUZ GENELKURMAY BAŞKANI
1984'ten bu yana; 16 hükümet, sekiz başbakan, dokuz genelkurmay başkanı, beş cumhurbaşkanı geçti.
HİMAYECİYE YAPTIRIM ŞART
Böyle bir tabloda aynı yöntemlerle farklı bir sonuç alınamayacağı herhalde görülüyordur. Umarım görülüyordur. Bu çerçevede, iki konu bugün daha yaşamsal bir önem taşıyor:
- Hep söylenegelen, ancak somut sonuç alınamayan PKK'nın finansal kaynaklarının kurutulması. Hükümetin artık isim zikretmemek konusundaki aşırı temkinli tavrı bir kenara bırakıp, PKK'nın suç gelirlerine göz yuman Avrupa ülkelerine açık yaptırım uygulaması,
- İkincisi ise PKK ve Kürt sorununu birbirinden iyice ayrıştıracak demokratik bir zemini tahkim etmek.
Yüksek siyaset, bugün yüreğimi soğutmuyor. Ama aklım, Türkiye'nin bunu başarabilecek güçte olduğunu biliyor.