Meclis'in açılmasına bir hafta kaldı. Henüz toplumsal tabanda yaygın bir beklentiye dönüşmese de yeni bir anayasa, yeni Meclis'in en önemli iddiası. Bu güçlü iddiayı, Başbakan Tayyip Erdoğan, hükümet taahhüdü olarak pek çok kez dile getirdi.
Nitekim Başkan Cemil Çiçek, yasama dönemi açılışını beklemeden, anayasa profesörlerine yaptığı davetle, çalışmaları başlattı.
Ancak terörün vahşeti, hayatımızın her hücresini kuşatırken yeni bir anayasa gibi çetin bir süreci değil gerçekleştirmek; konuşmak bile anlamsız hale gelebiliyor.
Kaygı bulaşıcıdır; doğru. Ama bunu biliyor olmak, güçlü kılar. Yılgınlığı aşmanın yolu, her şeye ama her şeye rağmen 'daha fazla demokrasi' talebinden geçiyor. O nedenle kirli ve alçak terör saldırılarının tetiklediği moral bozukluğu, 'Bu ortamda nasıl anayasa yapılır?' umutsuzluğuna dönüşmemeli.
Bununla birlikte anayasa sürecini, baştan sıkıntılı hale getirecek tek sorun, 'terör' değil. Yeni yasama yılına sayılı günler kalmışken, Meclis'in nasıl bir atmosferde tatile girdiğini hatırlamakta yarar var:
İkisi CHP, biri MHP, beşi de BDP'den olmak üzere, sekiz milletvekili cezaevinde tutuklu. Ve tatil boyunca, vicdanen ve hukuken bu ayıplı tabloyu değiştirecek, herhangi somut bir gelişme olmadı.
Dolayısıyla, kaosa dönüşecekken zorunlu mola alan kriz, 1 Ekim'le birlikte buzdolabından çıkacak. Bu nedenle Meclis açılır açılmaz, önce anayasa değil, tutuklu vekil krizi tartışmasına hazırlıklı olalım.
Zira 'tutuklu vekil' sorununun çözümü konusunda, iktidar partisinin sergileyeceği tutum, yeni anayasanın 'rengi' kadar, muhalefet partilerinin muhalefet yöntemlerinde de belirleyici bir rol oynayacak.
ESKİYEN RETORİK
Bu anlamda, dün büromuzu ziyaret eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin'in açıklamaları, yeni dönemin tansiyonu konusunda ipuçları verdi.
CHP, yemin etmeme tavrını değiştirmesini sağlayan Protokol'ün 'laf olsun diye imzalanmadığını', iktidar partisine hatırlatacak.
Ana muhalefet partisi, Meclis açıldığında tutuklu vekil sorununun çözümünde adım atılmasını, yeni anayasa sürecindeki tutumları konusunda bir 'önkoşul' olarak görüyor.
Protokol metnindeki ifadelerin, üç ay önceki krizi, o anlık çözen ancak 'taahhüt değil, temenniydi' diye ağırdan alınmasına yol açacak bir bakışa razı olunmayacak.
Özetle; tutukluluk konusunda CMK değişikliğini mümkün kılacak siyasi irade ya da AİHM kararlarını dikkate alma gereğinin bir anayasa hükmü olması gibi seçenekler ortadayken; tutuklu vekil sorunu artık 'Bizden mahkemelere telefon edip serbest bırakın dememiz mi bekleniyor' retoriğine pek sığmayacak.