'Adli yıl, ATO'DA açıldı.'
Çoğumuzun yadırgamadığı bu cümle, aslında olağandışı ve sorunlu bir durumu anlatıyor.
Her yıl eylül ayında ve Yargıtay Salonu'nda düzenlenen adli yıl açılış töreni, ilk kez bu yıl ATO Kongre Merkezi'nde yapıldı.
Adalet ve ticaret sözcükleri -sembolik de olsa- nasıl bu kadar kolay yan yana gelebildi?
Çünkü Yargıtay'ın Bakanlıklar'daki 300 kişilik salonu, bu nitelikteki bir törene ev sahipliği yapmaya artık yetmiyor. Ne sayısal olarak, ne yüksek profilli konukların rahatlığı ne de medyanın takibi açısından.
Buna karşılık, 'Avrupa'nın en büyük 3'üncüsü' gibi iddialı bir unvanı elinde tutan ATO Kongre Merkezi 1750 kişilik. Dünkü törene 1000 kişinin katıldığını dikkate alırsak, Yargıtay'ın bu tercihe 'mecbur kaldığı' daha iyi görülüyor. (Büromuzdaki arkadaşlar öğrendi: Yüksek Mahkeme, salonu bu tören için, -ATO'nun geçen nisanda ihale ettiği GL Events-Serenas A.Ş ortaklığından- 35 bin liraya kiralamış. )
Yargıtay'ın, adli yıl açılışı için, bir şirketten salon kiralamak zorunda kalmayacağı uygar fiziki standartlara bir an önce kavuşmasını diliyoruz.
UZUN TUTUKLULUK, ÇÜNKÜ YERİM DAR (!)
Ama dünkü tablodaki asıl sorun bu değil. Tuhaf, biraz da ürkütücü olan durum şu: Uzun tutukluluk sürelerine dair eleştiriler de artık 'fiziki kapasitedeki sorunlar' ile cevaplanıyor.
Yeni uç veren ve yaygınlaşma eğilimi gösteren bu mazereti, siyasetçilerden duymak, bir yere kadar anlaşılabilir. Çünkü onlar, aynı zamanda 'kanun yapıcı' kimliğine de sahip. Hazırlanmasına öncülük ettikleri, uykusuz gecelerin ardından TBMM'den geçirdikleri yasayı savunmalarını olağan karşılayalım.
Gelgelelim, bu yeni tezi Yargıtay Başkanı Nazım Kaynak' ın savunması şaşırtıcıydı. Kaynak, 'tutuklama sürelerindeki uzunluğunun, hatalı uygulamadan çok iş yoğunluğu ve davaların benzer sebeplerle bitirilememesinden' kaynaklandığını söyleyip şöyle diyor:
'Yargının iş yüküne, fiziksel imkan ve personel yetersizliğine bağlı olarak gelişen yavaş işlemesi sorunu göz önünde tutulmadan salt tutuklama sürelerinden yola çıkılarak uzun tutukluluk sorununa çözüm aramak, bugünden öngörülemeyen sakıncalı başka sonuçlara sebebiyet verebilecektir. Nitekim kanundaki süre sınırlaması sebebiyle bazı ceza dairelerimizce gerçekleştirilen tahliyeler nedeniyle Yargıtay'a yöneltilen haksız eleştiriler hafızalardadır.''
'HAKSIZ ELEŞTİRİ'NİN SONUCU BU MU OLMALIYDI
Kaynak, isim anmadan Hizbullah tahliyelerini kastediyor. Belli ki, toplumda infial düzeyinde tepki doğuran tahliyelere dönük eleştiriler, Yargıtay'ın kurumsal hafızasında derin iz bırakmış.
Ama Yargıtay, o eleştirilerden birkaç hafta sonra ne yaptı? Yüzlerce tutuklunun hayatında derin izler bırakacak, onların daha 6-7 yıl 'içeride kalabileceğini' normalleştiren bir karar aldı: Devlete karşı işlenen suçlardaki tutukluluk sürelerinin 10 yıla kadar uzatılabileceği anlamına gelen içtihat kararıydı bu.
'Tutuklama bir tedbirdir' sözünün hala anlamı kaldıysa, bunu savunamayız. Yargılamaya konu olan suç ne kadar vahim olursa olsun... Bu nedenle Adalet Bakanı Sadullah Ergin'in, tutukluluk sürelerini kısaltmanın da yer aldığı yeni yasal düzenlemeyi TBMM'ye getirme niyetlerini açıklaması, yaşamsal önem taşıyor.