Heyecan bitti, istek azaldı" denilen bir dönemde, Türkiye-AB ilişkilerinde fark edilir bir canlanma yaşanıyor. En azından trafik açısından. AB Türkiye Temsilcisi Jean-Maurice Ripert, Brüksel-Ankara hattındaki işte bu son gelişmeleri, Ankara Temsilcileri'ne verdiği öğle yemeğinde aktardı.
Konuşmanın başında bir de ilginç tesadüf yaşandı.
Ripert, Türkiye-AB ilişkilerini, isim vermediği bir bakanın, "damat hala gelinle evlenmek istiyor" sözüne atıfla anlatınca, sözün sahibi eski bakan Kürşad Tüzmen'in de o anda aynı restoranda yemek yediği ortaya çıktı.
Bu anekdotun ardından Ripert'in yaptığı kapsamlı sunuştan önemli bir gelişmeyi öğrendik. Türkiye'nin yıllardır yakındığı Gümrük Birliği anlaşması için Dünya Bankası'nın başlattığı çalışmanın ekimde tamamlanması bekleniyor. AB Büyükelçisi, bu kararı hükümet ile ortaklaşa aldıklarını anımsatarak Gümrük Birliği'nin olumlu-olumsuz her boyutunun Washington'daki bir ekipçe masaya yatırıldığını aktardı. Çıkacak rapor, ilişkilere yeni boyutlar ekleyebilir.
YENİ FASILLARDAN UMUTLUYUZ
Başbakan Erdoğan'ın, AB hedefini teyit ettiğini ve 2013'ü "yeni bir güven yılı" olarak ilan ettiğini anımsatan Büyükelçi, üç yıl aradan sonra yeni faslın bir ay sonra İrlanda' dönem başkanlığında açılacağını belirtti. "Yakın gelecekte yeni fasıllar konusunda umudumuzu sürdürüyoruz" diyen Ripert, iki konunun altını çiziyor:
- Hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünü önceleyen siyasi reform sürecinin devam etmesi.
- Barış Süreci: AB'nin bu süreci desteklediğini, nasıl ilerleyeceğini bilmemekle birlikte Anayasa sürecine olumlu etki yapacağı umudunu vurgulayan Ripert, Barış Süreci konusunda üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını söyledi. Bu destek için de Güneydoğu bölgesindeki projeleri destekleyecek olan Katılım öncesi mali yardım aracı olan IPA'nın devreye girmesiyle örnek verdi.
"CESUR KARAR"
AB Büyükelçisi, "Mr Öcalan" olarak sözettiği Öcalan ile görüşülmesinden dolayı Başbakan Erdoğan'ın cesur bir karar aldığını, sonuçların bölgeye de topluma da barış getirmesini istediklerini söyledi. Soru üzerine ise "PKK'nın halen Ab ülkelerinde terörist örgüt listesinde bulunduğunu" teyit etti.
AB Büyükelçisi'ne PKK'nın finansman kaynakları konusunda üye ülkelerin yeterli işbirliği gösterip göstermediğini sorduğumuzda "Başbakan'ın bu konudaki sözlerini bildiklerini" ancak bu zor ve karmaşık konuda, AB nezdinde sorumlu bütün kurumların ellerinden gelen gayreti gösterdiklerini söyledi.
Ripert, "AB sürecin hangi aşamasına gelindiğinde PKK'dan terörist demekten vazgeçecek. Çünkü BDP'nin AB kurumlarından bunun yerine aktivist kelimesi kullanılması talebi gelmişti?" sorusuna şu yanıtı verdi:
"Bildiğim kadarıyla, AB'ye üye olan hiçbir ülkeden Konsey'e, PKK'nın terörist listeden çıkarılması talebi gelmedi. Dil açısından kolaylık olduğu için terörist grup ifadesi kullanılıyor. Yasal temeli olan bir niteleme değil. Elimizde örgütler listesi var. Listedeki gruplar ya da örgütlerin malvarlıkları dondurulmuş olup faaliyetleri yasaklanmıştır. Bu da AB'ye üye olan ülkelerce yapılan operasyonların yasal zeminini oluşturuyor."
ANAYASA MUAZZAM FIRSAT
Anayasa çalışmasını, Kopenhag kriterleri konusunda muazzam bir fırsat olarak niteleyen Ripert'in, "başkanlık sistemi tartışması" yorumu şöyle:
"Devlet sistemleri ve rejimler konusunda AB müktesebatında bir husus yer almıyor. AB'ye bakıldığında krallık, cumhuriyet, başkanlık, federasyon, merkezi yönetim hepsi var. Biz başından beri hem Anayasa sürecini, hem bunun şeffaf ve kapsayıcı biçimde yürütülüyor olmasını destekliyoruz. "
Ripert, Fazıl Say davasının AB'de çok ilgi uyandırdığını söylerken, "Çünkü bu dava bir fikrin ifade edilmesine ilişkindi. Her bireyin kendi düşüncelerini özgür biçimde ifade etmesi gerektiğine inanıyoruz" dedi.
KİMYASAL SİLAH RAPORUNU BEKLİYORUZ
Ripert, Suriye'de kimyasal silahların kullanıldığı iddiaları konusunda; İçinde AB temsilcisinin de yer aldığı bir BM heyetinin Suriye'de inceleme yapma kararını anımsatarak, "Ne yazık ki Suriye bu ziyarete izin vermedi. Ama AB birtakım istihbaratlar alıyor. Biz de şu anda raporun tamamlanmasını bekliyoruz" diye konuştu.
Ripert'in anlatımlarından, Türkiye-AB ilişkilerinde yaşanan tıkanıklığın aşılması yönünde iki yönlü bir çaba olduğu izlenimi aldık.