1921'in ilk haftalarında, Philadelphia Public Ledger muhabiri Clarence K. Streit Ankara'daki gelişmeleri yerinde gözlemlemeye heveslenmiş. Samsun'da karaya çıkmış, maceralı bir yolculuğun nihayetinde Ankara'ya ulaşmış. Ankara'da üç hafta kadar kaldıktan sonra, Eskişehir üzerinden Antalya'ya gitmiş. Antalya'dan da bir gemiyle ayrılmış.
İki aydan uzun süren bu seyahat sırasındaki gözlemleri, yenilerde, Bahçeşehir Üniversitesi tarafından Bilinmeyen Türkler adıyla, Heath W. Lowry'nin editörlüğünde yayınlanmış. Okumaya fırsat bulursanız, birçok yerde gözyaşlarınızı tutamayacağınıza bahse girerim.
***
Daha Cumhuriyet ilanına çok varken, hatta Millicilerin maceracı teröristler olarak görüldüğü dönemde Streit, belki de bir Türk Cumhuriyetinden söz eden ilk kişi olmuş.
Streit'i en çok şaşırtan şeylerden biri, kadının Anadolu hayatındaki yeri. Dikkat isterim, Cumhuriyet sonrasından söz etmiyoruz, henüz Milli Mücadele yıllarındayız. Streit, Müslüman Türk erkeklerinin kadınlara karşı tutumunu Hıristiyan azınlıkların, hatta Avrupalı erkeklerin tutumları ile mukayese edip, her defasında da Türk erkeklerini övüyor.
***
Ankara yolundaki meşakkatli yolculuk sırasında bir kaza geçiriyorlar. Dingili kırılan arabanın atları çok hırpalanıyor. Ceritmüminli köyünde konaklamak zorunda kalıyorlar. Akşam köyün bütün yaşlı erkeklerinin, yani bütün erkeklerinin hazır bulunduğu sohbet esnasında Streit, köyün reisi Mustafa aracılığıyla köylülere Amerika'dan ne istediklerini soruyor. Köylüler okullarını iyileştirmelerine yardım edilmesini ve tarım makineleri istiyorlar.
Anlaşılıyor mu? Tekrarlayayım mı? Yozgat-Ankara arasındaki gariban bir köyde, köyün yaşlıları, 1921 Şubat'ında, bütün genç erkekleri yıllardır savaştayken, bir ölüm-kalım savaşının orta yerinde, okullarının iyileştirilmesini istiyorlar. 'Gelin, bizim okullarımızı iyileştirin' de demiyorlar. Kendileri okullarını iyileştirecekler, eğer ille de yardım edilecekse bu çabalarına destek olunsun istiyorlar.
Milli Mücadeleyi nasıl bir toplumun yaptığını, o dönemin ruh halini, toplumsal iradenin nasıl şekillendiğini anlamaya kafi mi? Ölüm döşeğindeki Osmanlı'nın öyle kolayca azımsanıverecek bir miras bırakmadığını ispat için başka delil lazım mı? Lazımsa kitapta bolca var.
Kitapta 12-13 yaşlarındaki üç çocuğun fotoğrafları var. Müthiş. Çerkez Ethem'in yanında çeteciymişler. Ethem'in kuvvetleri dağıtılınca Ankara'da alıkonmuşlar. Millicilerin, çocukların hem yaşlarına, hem de yaşlarıyla orantısız tecrübelerine aynı anda saygı gösterdikleri anlaşılıyor. Millicilerin ellerindeki malzemeyi nasıl incelikle işlediklerini sadece bu üç çocuğun hikayesinden çıkarmak bile kabil. Ama elbette bu konudaki en kuvvetli delil çocukların hikayesi de değil.
Millicilere muazzam bir miras bırakan Osmanlı da, o mirası maharetle işleyip bir zafer dokuyan Milliciler de bizim. Hikayenin yarısına fit olmaya razı gelmediğimizde, siyaset niyetine bize sokuşturulan mevcut bezirganlık imkansızlaşacak. Her şey bambaşka olacak.
***
Ceritmüminli köyü reisi Mustafa, Streit'e hitaben bir mektup yazıp, köylülerin onayıyla Streit'e veriyor. Mektup şöyle: 'Bay Amerikalı Muhabir Zatıalilerine; Köyümüze yaptığınız tesadüf” ziyaret Amerika ile dostane ilişkilerin daimi olmasını dileyen bizleri çok sevindirdi ve gösterdiğiniz tevazu ancak nezaketinizi ve zekanızı gösterir. Endüstri, ticaret ve tarım alanlarında Amerika'yla işbirliği yapmamız ve ülkelerimizin savunması konusunda birbirimize yardım etmemiz gerektiğini rica ederiz. Ceritmüminli İhtiyar Heyeti Namına Mustafa'
Son cümle Streit'in 'Amerika'dan bir talebiniz olsun' ısrarları üzerine eklenmiş. İfadeye ve üsluba dikkat edin lütfen: Ülkemizi savunmak istiyoruz. Bize yardımcı olun ama karşılıksız olmaz. Biz de ülkenizi savunmakta size yardımcı olalım. Doksan yıl sonra bugün, bir başka Streit size sorsa, Amerika'dan ne isterdiniz? Nasıl isterdiniz?