Matematiğin çok sade bir şey olduğuna inanmayanların, hayatın ne kadar karmaşık olduğunun farkında olmadıklarını söylemişti von Neumann. Yani 20. yüzyılın muhtemelen en büyük matematikçisi ve en orijinal adamlarından biri...
Türk eğitim sistemi kimseye matematik öğretemiyor. Ama o çok sade bir şey olan matematiği öğrenememekle neredeyse övünen herkes, her nasıl oluyorsa, hiç şüphe duymayacağı kadar derin ve engin bir hayat bilgisine sahip oluyor. Okullardan diploma alıp yeterliliğini belgeleyebilen herkes, hayata dair her konuda kendisine müthiş bir güven duymaya başlayıveriyor. Mesela yeni tanıştığı birini etiketleyip kafasındaki raflardan birine yerleştirmek için birkaç dakikadan fazlasına ihtiyaç duymuyor. Veya onca seçimde, onca insanın onca çabasına rağmen bir tek seçim kazanamamış olan falanca siyasi partinin seçim kazanmak için neler yapması gerektiğini de hayat bilgisi derslerinde öğrenmiş oluyor.
***
20. yüzyılın cins matematikçilerinden bir başkası, geçen yıl kaybettiğimiz Mandelbrot da şu fıkrayı anlatmayı severdi: Çiftçi, gezinirken kendi çiftliğinde mola veren adamın bir profesör olduğunu öğrenince fırsatı kaçırmamış ve süt verimini artırmak için ne yapması gerektiğini sormuş. Matematik profesörü çalışmak için biraz vakit istemiş. Çiftçinin bir hafta sonra üniversitedeki ofisine gelmesini söylemiş. Bir hafta sonra çiftçi odasına geldiğinde, gururla tebeşiri eline almış ve tahtaya bir çember çizmiş. 'Çember şeklinde bir inek varsayalım' diye başlamış...
Mandelbrot da dünyanın karmaşıklığı karşısında, matematiğin sadeliğine -ve bir manada aczine- dikkat çekiyor. Halbuki tiye aldığı matematikçi, hiç değilse çemberin nasıl davranacağını biliyor. İneği anlayabilmek için, bildiği bir şeyden yola çıkması gerektiğini de... Ne çok şey biliyor ve ne kadar namuslu. Hele çemberi bile anlamamış birilerinin inekler hakkında fütursuzca konuşmaktan imtina etmemesi ile kıyaslarsanız, matematikçiye saygı duymaktan başka şansınız kalmaz.
***
Mekteplerimizde kimse matematik öğrenemiyor ama mevzu hayat bilgisi olduğunda herkes tam gaz. Herkes herkesin ne yapması, ne giymesi, ne yemesi, neye inanması, neye inanmaması gerektiğini, şeksiz şüphesiz biliyor.
Daha acıklısı, herkes herkesi kendisi gibi biliyor. Yani herkesin başkalarına akıl vermek, etrafa nizam vermek gibi konularda kendisi kadar iştahlı olduğundan şüphesi yok kimsenin. Dolayısıyla, siz 'çember şeklinde bir inek varsayalım' diye başladığınızda, ineklerin çember şeklinde olduğunu düşündüğünüz ve kendisine bunu dayatmaya çalıştığınız neticesine varıyor. Sonrasını tahmin etmek güç değil.
***
'Nereden buldun' kanunu üzerinde tartışıldığı günlerdi. Adı mühim değil birisi, etraftaki sığlıktan fena halde yılmış, içini çekerek, 'memlekette aslında nereden buldun kanunu değil, nereden biliyorsun kanunu lazım' demişti. Ne kadar haklıydı.
İnsan bilmez, zanneder. Zanlarına göre eyler. Çünkü bilmeyi beklerse, hiçbir şey yapamaz, harekete geçememek yüzünden ölür. Demek ki, eksik ve kusurlu bilgiyle eylemek hata değil. Sevmek için sevmenin -etrafını cami ağyarını mani- bir tanımını yapabiliyor olmayı bekleseydik, hiç sevemezdik mesela.
İnsan bilmez, zanneder. Zanlarını söyler. Bilgiymiş gibi söyler, bir beis yok. Ama insan, başkalarının hayatını kendi zanlarına göre tanzim etmeye nasıl cüret eder? Hayret yani...