Asıl görevi savunma olan Silahlı Kuvvetler'in iletişim konusunda neden savunmasız kalabildiğini, yıllarca ciddiyetle kafa patlattıktan sonra nihayet çözdüğümü sanıyorum...
Bunun üç tane nedeni olabilir:
Bir: İletişim konusu Askeri Liselerin gündeminde yok... Doğrudur. Pek gereği de olmayabilir zaten. Ancak, liselerde bile son derece eğlenceli fakat yine de kuramsal olarak doğru bir bakış açısıyla ele alınabilir... İletişim, Harp Okulları'nda uygulamalı bir eğitim alanı olarak ele alınıyor mu? Cevap: Hayır... Peki kıtaya, göreve gidince? O iş iletişim değil 'istihbarat' subaylarına bırakılmış. Sadece Harp Akademileri'nde ve Silahlı Kuvvetler Akademileri'nde, kurmay adaylarına ve komuta kademesine yükselmiş üst rütbeli subaylara uygulamalı, örnekli, eğitim programı olarak gündeme geliyor. Çok geç...
İçinde yaşadığı coğrafya nedeniyle Avrupa'daki tüm ordulardan farklı görevler yüklenmiş olan Silahlı Kuvvetler, karşılaştığı iletişim sorunlarında dönüp referans alabileceği bilgi ve birikimini bir an önce refleks haline getirmezse, halkı nezdinde hala çok yüksek olan itibar düzeyini korumak ve kollamakta zorlanabilir.
İki: Silahlı Kuvvetler'in olmazsa olmazı 'emir-zinciri'dir. Sıfır hatayla süreçler yönetilmelidir. Ortada hayat memat meselesi vardır. Yanlış anlaşılmaya neden olabilecek, en ufak belirsizlik, ima, dolaylı anlatıma müsaade edilemez. Bir saniyenin bile hayati önem taşıdığı bir ortamda, 'kodlanmış mesajların' yeri yoktur. Askerlik daha çok bir ilişki yönetimi alanıdır. Ve 6 yaşındaki bir çocuğun anlayacağı bir dil, emir tekrarı, ilişkinin sağlıklı yürümesinin sigortasıdır. İletişim ise 'kodlanmış mesajların' dünyasıdır. İma'ların, 'dolaylı anlatımların', yaratıcı (inovatif) ifadelerin, karşındakine algıyı tamamlama alanı bırakma sanatı içeren uygulamaların, farklılaşmaların, değişimlerin, karşısındakini bir 'ürünü - hizmeti - fikri' satın almaya yönelik ikna etmenin...
Askerde ise 'ikna etmek' için harcanacak ne zaman vardır ne de gereklilik. Astlarını, komutları konusunda sürekli ikna etmek durumunda olan bir üst ya da komutan düşünebiliyor musunuz?
İletişimin ise varlık nedeni ikna'dır... İlişki yönetiminden ayrıldığı temel alandır bu: İkna!..
İşte askerin dramı da burada yatar: İçeride ilişki odaklı bir davranışı öğretmek, belletmek, refleks haline getirmeye odaklanmak... Dışarıya karşı da bunun tam tersi refleksleri geliştirerek, iletişim odaklı bir yaklaşım sergilemek... Ne yaman çelişki!..
Üç: İletişim demokratik ortamlarda gelişir. Askerlikte ise bazen demokrasi intihar anlamına gelebilir. Türk Yıldızları'nın muhteşem pilotları ve Solo Türk ya da üstünlükleri tartışılmayan F-16 pilotları, herhangi bir savaş gemisi komutanı ya da karada sıcak temas sağlamış bir timin lideri, bazen saniyeden de kısa zaman dilimlerinde karar vermek durumundadır. O an parçasında hangi demokrasi ve hangi kolektif sorumluluk?... Silahlı Kuvvetler bu refleksleri geliştirmekle yükümlüdür. İletişim ise, 'istişare, ikna ve ittifak süreçleri' üzerine inşa edilir. Bu süreçler de ancak demokratik ortamlarda gelişebilir.
Bu yaman çelişkilerin çözümü var mıdır? Evet vardır.
İçeride 'ilişki yönetimi odaklı' yaklaşımla, dışarıya doğru 'iletişim odaklı' yaklaşımı yürütmek üzere Silahlı Kuvvetler'in eğitim sisteminde ve organizasyonel yapısında hızlı bir yeniden yapılanma gözlemlenmekte; bomba gibi genç kurmaylar yetişmektedir. Pek yakında Silahlı Kuvvetler'in, pek çok sorunla baş etme çabalarının yanı sıra iletişimin de üstesinden geleceklerine inanıyorum. Hava Kuvvetleri'nin 100'üncü yılında Anadolu Kartalları'na verilen destek ve önem, Türk Yıldızları'nın 20'nci yılı kutlama hazırlıkları, jandarma köpekleriyle ilgili izlediğim belgesel ve daha pek çok uygulama, gelecek tasarımıyla ilgili olumlu ışıkları dışarıya yansıtan gelişmeler...
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin itibarının, moralinin ve algısının yukarılarda tutulmasından hem ülkemiz karlı çıkar, hem bölge hem de dünya barışı...