Ahmet Hakan dünkü yazısında önce 'CHP'nin yeni yönelimi' diye bir kavram ortaya koyup, bunu biraz açmış sonra da demiş ki: 'Bir liberale, bir demokrata, hakkaniyetli bir siyaset gözlemcisine, CHP'yi yıllarca demokrat olmadığı, bu yönde bir gayret sarf etmediği için eleştirenlere, bu yeni yönelime bir şans vermek, en azından bu yeni yönelimi teşvik etmek düşmez mi?'
Bu sorunun yanıtı kocaman bir 'Evet'tir... Ne var ki, bu 'yeni yönelim' gökten zembille inmedi. Samimi uyarıların ciddi katkısının olduğu inkar edilemez.
Yazılar ortada. 'Baykal giderse oylar artar!' dedik. Haklı çıktık. O zamanlar bu satırların yazarını ana muhalefeti zayıflatmakla suçlayanlar, sonradan bir numaralı 'Kemal'ist (Kılıçdaroğlu anlamında) kesildiler. 'Dinozorlar da gitmeli, yolu tıkıyorlar' dediğimiz zaman da bizi CHP aleyhtarlığı ile suçlayanlar bugün aynı görüşleri savunur oldular. Şimdi, siyaset iletişiminin en temel ihtiyacı olan, 'özlü mesaj, fikir' meselesine, dart yuvarlağındaki hedef noktaya dikkat çekip, 'CHP'de 'Büyük Fikir' eksik. 'Onu bunu verme vaadi' ile Türkiye'de oy alınamıyor; ancak 'Büyük Fikir' büyük kazanıyor. Bakın 1923'e, 1950'ye, 1983'e, 2002'ye' diyoruz... 'Liderini toplantılarda ezilme, oyunu kullanamama, dil sürçme tehlikelerine karşı koruyamayan, Seçim Beyannamesi'nin sunuşu ve aday tanıtımı sırasında adını 'Kılıçtaroğlu' olarak yazan bir 'yönetim takımı' ile iktidara yürümek, seçmeni ikna edip güvenini kazanmak zordur' diyoruz... Yine haklı çıkmaktan ötürü sevinç duymayacağımı ifade etmek isterim.
1960'larda o zamanların en güçlü komünist partilerinden biri olan İran TUDEH partisinin lideri Almanya'ya gelmiş, bize de özel bir görüşme sağlanmıştı. Başkana gençlik heyecanıyla çıkardığımız 'proleter devrimci' gazeteyi onurlanarak göstermiştik. Adamcağız kalitesiz kağıtlı, kötü mizanpajlı gazeteye bakıp yüzümüze atmış, 'Sosyalist olmadan önce, gazete olsun bu!' diye de azarlamıştı...
Sevgili Ahmet Hakan'ın altına imza atılacak yazısına belki küçük bir ek gerekir:
CHP'nin kendisinin bile adam gibi vurgulamadığı 'Yeni yönelimine bir şans vermek, en azından teşvik etmek', ancak, doğru yönü ısrarla gösterecek yapıcı eleştirilerle (CHP'yi itip kakmayı kastetmiyorum tabii) mümkün olabilir. Eyyamcılıkla, 'Hık deyicilikle' değil...
Kimler çizgi dışında durabilir?
Ece Sükan, uzmanlık alanı çerçevesi içinde değerlendirilebilecek pek çok işi, sevgili iletişim danışmanı arkadaşımız Gül Mumcu Mutlay'ın deyişiyle 'gezegenleri aynı hizada tutma sanatını icra ederek', bir arada yönetebilme beceri ve enerjisini gösteren insanlardan biri. Profesyonel mankenliğinin yanı sıra, birçok dergi ve firmaya moda editörlüğü hizmeti veriyor ve aynı zamanda da vintage (ikinci el) giysiler sunan bir mağazanın sahibi... İyi bir eğitimi var. Aidiyetleriyle özgün bir iş kadını. Moda tasavvurlarına birebir kendisini kaptırmadan, eklemlenmeden dünya modasının nabzını tutmaya çalışan bir Türkiyeli... Bersay İletişim Enstitüsü'nde 'Çizginin Dışındakiler' başlıklı seminerde bir sunum yaptı. Ben ne yazık ki izleyemedim. Ancak ileride yayınlanacak kitapta yer alacak konuşmanın kayıt ve notlarına baktım...
Ece Sükan'a göre, 'cesur, dalgalı ve vizyoner' olabilenler çizginin dışında durabiliyormuş. 'Çizgi'yi de şöyle tanımlıyor: 'Çizgi, bütünlüktür. İçindeki ışığı hayatına hesapsızca yansıtabildiğin zaman doğal olarak sahip olduğun duruş, tutum ve tavırdır.'
Prof. Dr. Ali Murat Vural'ın sorusunu da gayet doğru yanıtladığını düşünüyorum. 'Stilin, artık markanın önüne geçmesi gerekmez mi?'
Yanıt: 'Markayı, moda dikte eder ve bildiğiniz gibi stil de bireysellik gerektirir. Stil, modaya bireyin kendi dünya görüşüyle müdahale edebildiği, modanın dikte edici özelliğine karşı durabildiği alandır.'
Bu mudur?.. Evet. Budur...
Renkli Milliyet günlerine...
Milliyet benim gazeteciliğe başladığım yer. Şu anda hayatımdan çok memnun olsam da, ilk göz ağrım orasıdır. Ercüment Bey'i de, Ali Karacan'ı da kardeşi Ömer'i de çok yakından tanıma fırsatım oldu. 5 yıl Karacan Yayınları'nın Genel Müdürlüğü görevini yürüttüm. Demirörenler'i de tanırım. Küçük veliaht Tayfun Bey çok iyi bir işadamıdır. Erdoğan Bey'in başarı öykülerini anlatmaya gerek yok... Milliyet zaten satılacaktı. Bundan daha iyi bir kombinasyon olamazdı...
Demirörenler işi bilir, Ali Bey'i de cesareti, ataklığı, yeniliğe açıklığı ile müthiş vizyonu ile kimse tutamaz... Herhangi bir 'Private equity' fonunun elindeki bir Milliyet'ten çok daha fazla heyecan yüklü 'Milliyet Günleri' bekliyor bizi...
Statükocu Milliyetçiler biraz endişe duyabilirler... Diğerleri için hayat renklenecek...