Dün Ceylan Intercontinental Oteli tarihi günlerinden birini yaşıyordu. TÜSİAD da öyle. Başbakan Tayyip Erdoğan en son TÜSİAD üyeleriyle 4 yıl önce bir araya gelmiş. Bu zaman zarfı içinde araya 'herkes kendi işini yapsın'lar, 'bitaraf olan bertaraf olur'lar girmiş. Biraz da dar gelirli kesimi göz önünde bulundurma refleksiyle Başbakan, tüm diğer siyasiler gibi iş dünyasıyla arasına hep biraz mesafe koymuş.
Dün bu mesafe sanki sıfırlanır gibiydi. Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mustafa Koç ve Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner'in geçmiş 40 yılı özetledikleri ve Türkiye'nin gelecek yılları için öngördükleri tablolarla Başbakan'ın çizdiği büyük Türkiye resmi birbirine hayli yakındı.
Özellikle Başbakan Erdoğan'ın şu tespitine salonda katılmayan yoktu:
'Demokrasi tarihimizde belki de ilk kez seçimlere ekonomik anlamda bu derece iyimser giriliyor.' Başbakan, birkaç kez muhafazakar ve demokrat bir parti olduklarının altını çizerek, 'Bizim şahsi olarak bazı meseleler karşısındaki tavrımız duruşumuz nettir. Bu muhafazakar kimliğimizin yanında biz demokratız ve kişisel yargılarımızı topluma empoze etmeyiz. Kimse bunları birbirine karıştırmasın.'
Toplum olarak genel anlamda 'adam olamayacağımızı' iddia edegeldiğimiz yaygın bir psikolojik ortamdan bugüne, iş dünyasının tamamen mutabakatı ile ifade edilen (bkz: Ata Yatırım'ın üç gün önce yayımladığı 2010 Strateji Raporu) Türkiye'nin mevcut durumda ve yakın gelecekteki başarılı ekonomi ve finans tablosuna karşılık, bu tabloya işaret eden şahsıma söylenebilecek tek laf olduğunu bilmek, üzüntü verici:
'AK Parti yalakalığı yapıyorsun.'
Rakama rakamla, analize analizle, fikre fikirle değil; bunların hepsine demagoji ve hakaretle yanıt vermeye çabalayarak AK Parti'ye muhalefet etmenin ve iktidarını sorgulamanın hiçbir işe yaramadığını anlamak acaba çok mu zordur?
AK Parti politikalarını eleştirdiğim zaman bile 'onların daha iyi olmasını istediğin için eleştiriyorsun, yalaka!' diye 'veciz' bir şekilde bana veryansın eden ve -Einstein'ın deyişiyle- 'vasat akıllı' arkadaşların -gene Einstein'ın deyişiyle- 'şiddetli muhalefetiyle' karşılaşmayı göze alarak belirtmeliyim ki, dün TÜSİAD'da konuşan Başbakan, muhafazakar falan değil sapına kadar 'ilerlemeci' bir liderdi. Ve karnımızdan konuşmak istemiyorsak teslim etmekte tereddüt etmemeliyiz ki, eşyanın tabiatı gereği 'ilerlemeci' olmaları gereken siyasi grup ve partilerin kahir çoğunluğu da dibine kadar muhafazakardır.
Mustafa Koç, Ümit Boyner ve Başbakan'ın dün TÜSİAD'da yaptığı konuşmaların üstüne, üstüne perşembe akşamı Bersay İletişim Enstitüsü'nde bir konferans veren Konda Araştırma ve Danışmanlık Şirketi Genel Müdürü Bekir Ağırdır'ın olağanüstü etkili çözümlemelerini eklerseniz Türkiye'yi belki daha iyi okuma şansını elde edebilirsiniz. Konda'nın web sitesinden, 'Biz Kimiz: Hayat Tarzları' araştırmasına göz atılmadan Türkiye hakkında konuşulmaması gerektiğini de ifade edeyim. Yerde yemek yiyenlerin oranı hakkında bilgi sahibi olmadan iddia sahibi olmak mümkün müdür? Mesela...)
Yıllarca dünyayı ya sağdan okumamız öğütlendi ya da soldan. Hiç kuşkunuz olmasın Türkiye'yi bugün sağdan okuyanlar da çuvallıyor, soldan da... Peki nereden okuyacağız? İlim ve irfandan... Sadece ilimden okuyanlar da başarısız, sadece irfandan da... Oysa ilim ve irfanı birleştirerek ülkenin geçmişini, bugününü ve geleceğini okumaya çalışmak bir çıkış yolu olabilir. AK Parti'ye oy vermeyebilirsiniz ama AK Parti ve Başbakan'ı anlamak zorundasınız. TÜSİAD işte dün bunu yaptı.