Kadlec'in hakkını yiyoruz. Adamın kumaşında kalite olmasa Çek Milli Takımı'nda oynamaz. F.Bahçe'de ise üçüncü sınıf adam muamelesi görüyor. Sol beke koyuyorsun, kapris yapmayıp oynuyor. 'Sağ bek' diyorsun oynuyor. 'Stopere geç' diyorsun baş üstüne diyor. Orta sahada, ön liberoda görev veriyorsun, en iyisini yapıyor. Kjaer ile Alves'in arasına giriyor, göbeğin çimentosu oluyor. Sonra sürpriz atağa çıkıyor. Top kazanıyor, hücuma destek veriyor. Ağzı var, dili yok. Sorunsuz, verilen her görevi en iyi şekilde yapmaya çalışan bir profesyonel.
Bir de Nani'ye bakıyorum. Dünya umurunda değil. Sahada kafasına göre takılan, özel bir kişi… Kaleye attığı şutlar, verdiği paslar bile heyecan vermiyor. Topu ayağına aldığı vakit, birçok kişi 'Eyvah şimdi kaptıracak' diye yüreği cız ediyor.
Diego da öyle… Oyunu yönlendirme, pozisyon üretme, hücuma destek verme rolü var ama orta sahada dönüp dolaşıyor. Risk almayı sevmiyor. Volkan Şen'e bakıyorum. Topu ayağına aldığı vakit, top oynamak yerine tekmelerle boğuşuyor. Karşısındaki rakipleri, çabukluğu karşısında madara olacağını bildiği için tekme ile korkutmaya çalışıyorlar.
F.Bahçe'nin ilk yarıdaki kötü görünen futbolunun nedeni; Kayseri defansının arkasına atılan topların etkisizliği ve kapanan defansa karşı atılan şut sayısının az olması.
Kayseri 10 kişi kaldıktan sonra üçlü defansa dönüp, Van Persie ile çift forvet oynama anlayışında hücum presi ve topu rakip kaleye yığma düşüncesi golü de getirdi. Fernandao'nun kaçırdığı penaltıdan sonra ritim bozukluğu yaşanmasına rağmen yine de pozisyon bulan taraf F.Bahçe'ydi. Bu maçın yıldızı Kayseri kalecisidir. Böyle küme düşme derdinde olan takımlar oynanan maçlar, zor geçer. Bundan sonra da önemli olan futbol değil, skordur.