Mesela, başörtülü adaylara sarı basın kartı vermiyorlardı.
Gazeteler arasında ayrım yapıyorlardı.
Bu uygulamaları protesto etmek için başvurmadım. Bunu da gazetemdeki köşemde ilan ettim.
Sonra şartlar değişti.
Daha “demokratik” bir ortama evrildik.
Bu kez ben tembellik ettim.
Kaldı ki, gözümde bir değeri ve ağırlığı bulunmuyordu bu kartın. Otoparkı bedava kullanmak dışında bir getirisi de (!) yoktu.
Başvurmama kararımı değiştirmedim.
Ortaya şöyle garip bir durum çıktı:
Sağa-sola “Molotofkokteyl” atan 20 yaşındaki Heval’de sarı basın kartı var (çünkü aynı zamanda örgütün gazetelerinde ve internet sitelerinde “gazeteci” etiketiyle kamufle oluyor) ama meslekte 35 yılını devirmiş “hakiki gazeteci” de yok...
Bu durumun bir “incelemeyi” gerektirdiğinde şüphe yok.
Bu incelemeyi kim yapar?
Elbette konuyla ilgili basın kurumları.
Bakın Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Fahrettin Altun ne diyor: “İletişim Başkanlığı kurulduğundan itibaren değerlendirme süreci tamamlanan 13 bin 372 medya mensubuna yeni basın kartları teslim edilmiştir. Bu sayının içinde ulusal ve yerel ölçekli bütün medya kurumlarından çok farklı unvanlarda medya emekçileri yer almaktadır. Şu anda değerlendirme süreci devam eden başvuru sayısı 894’tür. Bu süreçte, teknik kriterlerin yanı sıra başvuru sahibinin gerçekten mesleki faaliyet icra edip etmediği, herhangi bir terör örgütüyle bağlantılı olup olmadığı, mahkûmiyet kararı ya da meslek onurunu zedeleyici tutumları gibi çeşitli kriterler göz önünde bulundurulmaktadır. Mevcut durumda değerlendirme süreci devam eden kartlarla ilgili herhangi bir iptal durumu söz konusu değildir. Tüm işlemler Basın Kartı Yönetmeliği çerçevesinde yürütülmektedir (….) Her kurumda yeni basın kartını alanlar olduğu gibi, değerlendirmesi devam edenler de bulunabilmektedir. Kendilerine basın kartı verilmediğini iddia eden kurumlarda da yeni basın kartlarını alanların bulunması bile bu art niyetli girişimi boşa çıkarmaktadır.”
Herhalde anlaşılmıştır.
Hayır, Soner Yalçın’a göre durum öyle değil...
Kaç kez, inatla, bazı gazetecilerin sarı basın kartının iptal olduğunu yazdı.
Sonra da şu yalanı ortaya attı: “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, dünya medyasının yakından tanıdığı L. Doğan Tılıç’ın basın kartını iptal ederek Türkiye’yi dünyaya rezil etti.”
Bu “yalanı” doğru kabul edip, durumu kınayan dost yazıları çıktı ama böylece Soner Yalçın’ın da foyası ortaya çıkmış oldu.
L. Doğan Tılıç’ın basın kartı iptal edilmemişti.
Haberi getiren yalan söylüyordu.
Çünkü Soner Yalçın ve “karanlık oda” adı verilen sitesinin ısrarla bu yalanı gündemde tutmasının nedeni, devlet aleyhinde algı oluşturmaktı.
Bunu kısmen başardıklarını söyleyebiliriz.
Çünkü, arada sırada “millî” çıkışlarına tanık olduğumuz, tanık olduğumuz ve takdir ettiğimiz Soner Yalçın meselelere bir “gazeteci” gibi değil, bir “psikolojik harp mensubu” gibi bakıyor.
Bence çok yazık ediyor!