Şiddet yoğun bir iklimi oluverdi ülkemin. Kimileri rahat, kimileri mutlu görünüyor ya, siz onları mutlu kılmakta olan durumu biraz sarsmaya görün kim bilir nasıl bir küfür nasıl bir saldırıyla karşılaşırsınız! Kızan bir Türkiye'deyiz. Git gide kızarmakta ülkemiz, sanki bir gün alev alıverecek.
'Bunu nereden çıkarıyorsun?' diyeceksiniz. Elbette geçen hafta yaşadığımız Fenerbahçe - Galatasaray maçı sonrası olaylara bakarak söylemiyorum bu sözleri. O olaylar yalnızca kabukta görünenler. Ülkenin şiddet coğrafyası, alttaki magmadan besleniyor. Biz maçlarda, aile içi kavgalarda, siyasette, acımasız geçim mücadelesinde, medya savaşlarında, doktorlara, öğretmenlere yapılan saldırılarda, haksız yere hapishanelerde yatanlara uygulanan baskılarda, ülkenin bir bölümünde yıllardır süren silahlı çatışmalarda şiddet ateşininin izlerini görmüyor muyuz? Şiddet patlamasının lavları nereden geliyor? Magmadan. Magma nedir? Zihniyet. Şiddetin, ekonomik, sosyolojik, Kültürel, ahlaki nedenlerinin yanında, genellikle görmezden geldiğimiz çok temel bir nedeni var: Zihniyetimiz. Dünyayı algılama biçimimiz. Bizim gibi olanlarla, bizim gibi olmayanları yaşama tarzımız.
Zihniyet: Benim inancım doğrudur, benim gibi düşünmeyen, inanmayan yanlış yoldadır tavrı. Kendini dünyanın merkezine koyma, hep haklı olduğunu sanma tavrı. Özeleştiri yapamama, dışarıdan gelen eleştirilere kapalılık. Kendini sürekli mazlum olarak görme. Halkın ve hakkın kendi yanında olduğu vehmi. Böyle bir dünya algısını bozmaya kalkanlara karşı dizginlenemez bir öfke ve hakaret. Herkese 'aynaya bak' derken, aynaya bakmaya gerek duymayan ölçüsüz bir kibir.
Bu zihniyeti sarmalayan yaralı insan psikolojisi. İktidarın darbe korkusu. Kendisi gibi yaşamayanlara duyduğu nefret ve kin. Cumhuriyeti kuranlara karşı sevgisizliği. Muhalefetin iktidarın niyetinden kuşkusu. Padişah geliyor, onunla birlikte adım adım şeriat kaygısı. Futbolda sürekli haksızlıkların yaşandığı duygusu. Adaletten, kendinden yana olmayan medyadan sürekli yakınma, onlara karşı ağır bir güvensizlik. Ülke bölünüyor korkusu. Ağır geçim sıkıntısı. İşsizlik. Maaşlarından yakınan memurlar, ataması yapılmayan öğretmenler, ülkemizin dibinde, çevresindeki savaşlar.
Hayata güvensizlik. Gelecek korkusu. Engellendiğini, hakkının yendiğini, zulüm gördüğünü düşünen topluluklar, umutsuz kalabalıklar.
Bu ülkenin topraklarının altında bir şiddet magması var. Uygun bireylerin, toplulukların, kurumların çatlaklarından lavlarını püskürtüyor.
Sanıyoruz ki şiddeti önleme yasalarıyla, polis gücüyle, kürsülerde atılan nutuklarla, belki okullara konulması düşünülebilecek 'şiddetin kötülükleri' dersleriyle bu şiddet önlenebilir. Önlenemez.
***
Bir yorumuyla şiddet kainatın her yerinde var. Yıldızlar doğuyor, yıldızlar ölüyor. Galaksiler yok oluyor. Dünya gezegenindeki doğada bile avcılar, avlar, ölümler, doğumlar, hastalıklar, yoksulluklar sürekli olarak ortaya çıkıyor.
Varlığın çekirdeğindeki şiddeti bir ölçüde dönüştürebiliriz. Bir bomba olabilecek enerjiyi, ısınmada, aydınlanmada, makinelerimizi çalıştırmada yararlı bir kaynak olarak kullanabiliriz.
***
İçimizde şiddete dönüşüveren enerjiyi de 'terbiye etme' olanağımız var. İçimizdeki gerginliği yaratan dışımızdaki engelleri görmek gerek öncelikle. Kavga etmenin mücadele etmeye dönüşmesi gerek. Daha hakça bir dünyayı arıyorsak, bu dünyada yalnızca bizim gibi düşünen, bizim gibi yaşayanların olamayacağının anlamalıyız. Bu dünyayı bizden farklılarla yaşamayı öğrenemezsek cehenneme çeviririz. İstediğimiz kadar uğraşalım, her zaman bizim tuttuğumuz takım şampiyon olmayacaktır. İstediğimiz kadar uğraşalım, iktidarımızın aldığı oy, oy verenlerin yüzde doksan beşini sağlasa bile, kalan yüzde beşle birlikte yaşamak zorunda kalacağız. O yüzde beş zamanla büyüyüp iktidarımızı zora sokabilir. Dünya artık farklılıkların insanın bu gezegendeki hayatta kalma mücadelesinde ne denli önemli olduğunu tartışıyor. Muhaliflerimizden öğrenmeliyiz. Oysa biz onları yok ederek var olacağımızı sanıyoruz. Bu büyük bir yanılgıdır. Şiddeti yaratan temel kaynaklardan biri bu yanılgıdır. 'Eşkıya bu dünyaya hükümdar olmaz' denmiştir. Hükümdar olanların çoğunluğunun eşkıyaya dönüştüğünü unutarak. Eşkıyanın egemen olamayacağı iktidarlara kavuşmak, çok uzun erimli, akıllı bir mücadeleyi gerektiriyor.
***
Gönlümüz rahat değil. Sürekli gerginiz. Dönüşen, dönüşmekte olan ülkenin dönüşüm sancıları mı bu gerginlikler? Öyle olmadığını düşünüyorum. Dönüştürme çabalarının kabalığı, öfkesi, kini yaratıyor, şiddet enerjisini. Farklı dünya görüşleri, dünya algıları arasında bir türlü kurulmayan iletişimin yarattığı patlamaları yaşıyoruz. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki herkes mazlum. Herkes kendinin haksızlığa uğradığını düşünüyor. Kimse zalim değil ama herkes mazlum. İşte şiddeti yaratan zihniyetin ortaya çıkardığı anlayış. Herkes birilerine kızıyor. Hiç kimse kendine kızmıyor ama.