Ne kadar tanıyoruz kendimizi? Yüzümüzü. Ruhumuzun yüzünü? Ne kadar yabancıyız kendimize? Ne kadar uzağız, yakın sandıklarımıza?
'Neden kaçıyorsun kendinden?' soruyor, telefondaki ses. 'Bunca kitap yazmışsın, ilk kitaplarının bir ikisi dışında, baştan aşağı arabesk ve yalancılık dolusun.' 'Ne gibi?' diye soruyorum. 'Can, gönül, sevgi, aşk... Tüm bunlar koskoca yalanlar ve bunların hiçbirini yaşayamadan sen, kendi durumunu görmemek için boyuna uyduruyorsun.' 'Peki, neden kaçmak isteyeyim ki durumumdan? Sence çok mu kötü durumum?' 'Bilemem orasını' diyor, ses, 'herkese şirin, akıllı, dengeli, olgun, sıcak, sevecen görünmenin ardında, korkak, kolaycı, yılgın bir yanın var.' 'Allah, Allah' diyorum, hiç kızmadan (kızmayışıma da şaşıyorum!) ben de kendimi tam tersi biliyordum. Demek, görünüşümle kendim arasında böyle bir boşluk var! 'Elbette', diyor ses, 'o yüzden seni hiç okumuyorum. Nasıl bu hale gelmişsin bilmem. Çevren seni kötü etkiliyor. Yalnızlığı bilmiyorsun, tanımıyorsun. Yalnız olmayan, senin sözünü ettiğin şeyleri anlayamaz. Sen de yaşamadığın şeyleri, hem de çok ucuzundan, değersiz bir arabesk gibi sunuyorsun.' 'Doğru olabilir' diyorum, 'düşüneceğim söylediklerini. Senin gözünle görünce kendimi, tam bir gaflet içinde bulunduğum anlaşılıyor.' 'Şimdi de eleştiriye tahammüllü, akıllı insan rolünü oynuyorsun. Değişme şansın hiç yok. Git gide bu yarattığın yalan dünyaya batıp, sığlaştıkça sığlaşacak ve kaybolup gideceksin.' 'Teşekkür ederim uyarılarına. Bana olan kızgınlığın söyletiyor olabilir bu sözleri ama yine de sözlerinden öğrenmeye çalışacağım.' Sese teşekkür ediyorum. İçimin sızladığını, kapamaya çabaladığım yaralarımın kanadığını hissediyorum. Ses haklı mı? Kendimi keşke dışıma çıkıp görebilseydim. Birisi bir ömür boyu yaşadıklarımı filme olsaydı da, kimi yerlerini tekrar tekrar seyretseydim. Aldatıyor muyum kendimi? Nerelerde? Nasıl? Gerçekle yüzleşebilme cesaretim var mı? Yaşadığım yalan dünyayı anlayınca, yaşamımı değiştirebilme, daha gerçekçi yaşama şansım var mı?
Telefondaki sesin bir şans olduğunu düşünüyorum. Benim yüzümü, doğrusu, yüzlerimden birini gördüğünü, bundan rahatsız olduğunu söylüyor. Rahatsız olduğunu söylediği yüzü benim üzerine en fazla titrediğim yüzüm. O yüzümdeki maskeyi indirdiğini düşünüyor ses.
Hepimizin geliştirmeye, özen göstermeye çalıştığı yüzleri yok mu? Ne denli emek harcamışsak, ter dökmüşsek o yüzü taşımak için, kitaplar, belki kütüphaneler okumuş, yaşamın türlü sınavlarından geçmiş, zorluklar, sıkıntılar, belalar yaşamışsak, o denli değerli oluyor yüzümüz. Yüzümüz bizim ürünümüz oluyor çünkü. Plotinos'un deyimiyle ruhumuzun heykeltıraşı olmaya çabalıyoruz. Ne denli başarabiliyoruz? Öncelikle içimize sinmeli ruhumuzun yüzü. 'Bir insan olarak yüzüm böyle olmalı' demeliyiz, fazlaca ürkmeden. Yüzümüzü dünyaya sunduğumuzda, karşılaşacağımız tepkileri değerlendirmeleri bilmeliyiz. 'Yüzüm yüzüm, can yüzüm.' Sizin iç seyrinizin, iç dünyanızın, düşüncelerinizin, dünyayı kavrayışınızın çileli çabasını anlayabilmiş insanlardan, daha önce yolunuzu benzer yollardan yürüyebilmiş olanlardan çok şeyler öğrenebilirsiniz. Ruh yüzünüzü elbette herkes beğenmeyecek. Çünkü bu yüz belli bir açıdan, belli savlarla bakıyor dünyaya. Her eleştiriye göre yüzünüzü değiştirmeye kalkmak, yüz yokluğuna yol açabilir. Ama tüm eleştirilere kulak tıkamak da yüzsüzlüktür. Ruhumun heykeltıraşı olarak, yüzümden sorumluyum. Bu sorumluluğu korkmadan taşımalıyım. 'Bu, benim!' Sorgulamalara açık, gerçeklerle karşılaşmalardan alacağı yaraları sarmaya hazır.
İçimdeki güçle yaşamalıyım yüzümü. Sorunların üstüne çevirmeliyim onlardan kaçarak, onları çözümsüzlük içinde bırakarak, ağır aldanmalar yaşayan bir yüzüm olmamalı. İçimin gücünü geliştirmeliyim, yüzümle dış dünyada var olabileyim, insanlarla karşılaşabileyim, insan gibi insan olabileyim diye.
Yüzüm insanlığı oluşturan milyonlarca yüzden biri. Bu yüzü, dünya tarihinde insanı okumak isteyen varlıklara, saklamadan, beni ben yaptığını düşündüğüm insanlığımla gösterebilmeliyim. 'İşte, ben insanım. Şuralarım hala eksik, şuralarım özürlü, hala birlikte yaşamaları bilmiyorum, hala haksızlık yapıyor, hala kan döküyorum. Ama bu yüz geleceğin insanına umutla bakmayı sürdürüyor. Ondaki güzellikleri görüyor. İnsanın yüzü kendini tanıdıkça güzelleşecek bir yüz.'