İç politikayla dış politika arasındaki bağlantıya dair koca bir akademik literatür var. Dünyanın birçok devletinde bu bağlantının karar almada ciddi bir karşılığı bulunuyor. ABD de bu konuda bir istisna değil. Bu bağlantı normal, fakat iç politik sıkışmaların dış politikada agresyona dönüşmesi aynı derecede normal karşılanamaz. En azından agresyonun muhatabı olan devletler ve diğer aktörler tarafından. Söz konusu ABD Yönetimi ve iç politikadaki sıkışmışlığı olduğunda agresyona muhatap olan neredeyse ABD dışındaki tüm ülkeler.
Uzun bir süredir ABD Yönetimi’nin attığı adımların iç politikaya matuf birçok yönü olduğunu yazıp çiziyoruz. Kudüs konusundaki skandal büyükelçiliği taşıma kararı, Trump Yönetimi’nin bir dış politik vizyon ortaya koymasından değil; doğrudan iç politikada ihtiyaç duyulan ve siyaseten Trump kampanyasına angaje olan pro-İsrail bir kesimi tatmin etme adımıydı. İran politikası da hakeza İsrail’le bağlantılı olarak şekillendi. Yoksa İran konusunda da bölgesel uygulanabilir bir vizyon veya strateji ortaya koyulmadı. NATO ve AB ile ilişkiler de aynı saiklerle şekillendi. Savaşlardan yorulmuş ABD halkına verilen, savaşların finansmanını bölge ülkelerinin üzerine yıkacağız vaatleri üzerine Körfez ülkeleriyle ilişkiler finans merkezli olarak kuruldu. Dış politik yaklaşımlar bir ilkeler bütünüyle değil, iç politikaya yansımaları veçhesinden bina edildi.
Kanada, Güney Afrika, başta Almanya olmak üzere AB, NATO, Rusya, İran, Kuzey Kore ve hatta Avustralya gibi ülkeler dahi bu agresyonun muhatabı oldu. Türkiye-ABD arasında yapısal sorunlara bağlı olsa da son furyadan dolayı gerilen ilişkiler de ABD’deki mevcut iç politik sıkışmanın bir parçası.
Hem ABD içerisinde Yönetim için gittikçe daralan çemberden çıkış ve yaklaşan ara seçimlerdeki Evanjelist oy beklentisi için Türkiye’yle üretilen gerginlik en basit ifadeyle stratejik bir sığlığa işaret ediyor. Hayır, Yönetimin tüm yatırımını Türkiye’yle gerginliğe yaptığını iddia etmiyorum; ama Türkiye’yle gerginliğin ABD Yönetimi’nin iç siyaset-dış siyaset ilişkisi arasındaki ayarı tamamen kaçırmış olmasının bir sonucu olduğuna işaret ediyorum.
ABD Yönetimini bir müttefikine karşı açık bir şekilde (Bolton’un da itiraf ettiği gibi) ekonomik savaş açmasına sebep olan durum, tam anlamıyla iç-dış politika ilişkisinde ayarı kaçırmaktır. Türkiye attığı ve atacağı adımlarla bu savaştan güçlenerek çıktı-çıkacak inşallah da ABD Yönetimi Türkiye dahil müttefiklerine karşı ayarı kaçırmanın kümülatif maliyetini ödemek durumunda kalacak. ABD Yönetimi iç politik manevra ihtiyacı için bir müttefike karşı dış politik agresyona başvurmanın zararlarını görüyor-görecek.