Türkiye’nin anayasa değişikliğiyle kıyısına geldiği dönemeç, yüzyıldır ele geçirilen en önemli fırsat. O nedenle Türkiye’nin yönetim sisteminden virüsleri temizleyecek, kendisini gerçekten kendisinin yönetmesini sağlayacak bu değişikliğe karşı küresel sermayeden tutun da terör örgütlerine, AB’den tutun da İran’a kadar geniş bir yelpazede nefret var.
Çok ilginçtir; 15 Temmuz’u tezgahlayanlar, maşaları, Türkiye’ye savaş açmış terör örgütleri ve sözde müttefiklerimiz bu değişiklikten çok rahatsız olmuş durumdalar. Cumhurbaşkanlığı sistemi için elimizde birçok destekleyici argüman var ve bunları zaten yazıyor, söylüyoruz. Ama “yedi düvelin” neden bu değişikliğe karşı çıktığını sormaya da hakkımız var.
Tabii ki her “hayır” diyeni bu grubun içine atmak, onları bir şeylerle itham etmek son derece yanlış. Ama kendilerine göre bazı nedenlerle “hayır” diyenlerin de bu dikkat çekici “küresel” tutumun nedenlerini sorgulaması müspet olur. Ben bu ülkede kimsenin Türkiye’nin aleyhine bir durum oluşmasına sevineceğini düşünemem bile. Görüş ayrılıkları da son derece muteber, bizleri zenginleştiren bir durumdur. Lakin 15 Temmuz’un başarısız olmasına üzülen, katkıda bulunan, doğrudan bu işe soyunan kesimler tekmili birden anayasa değişikliğine karşı çıkıyorsa, bunun üzerine düşünmek sanırım isabetli olacaktır.
Siyasi arenada ise bu değişikliğe CHP ve HDP ittifak kurarak karşı çıkıyorlar. HDP’yi anlayabiliriz. “Örgüt baskısı” diye bir gerekçeleri var. Suriye’de bir PKK devleti karşılığında Türkiye’deki Çözüm Süreci’ni değiş tokuş ettiler ve çöktüler. Kürt vatandaşlar hendek terörüne de, Türkiye’nin Suriyeleştirilmesine de destek vermedi, karşı durdu. Allah onlardan razı olsun.
Dolayısıyla, PKK üst akıl ile hâlâ ortak iş yaparken, HDP’den farklı bir tavır beklemek gerçekçi değil. HDP siyaseti reddederek intihar etti. Şimdi de bu pozisyonda debeleniyorlar. PKK ve FETÖ, cumhurbaşkanlığı sisteminin üniter yapıyı, cumhuriyet rejimini ve devleti güçlendireceğini, güçlenen, toparlanan, aktifleşen devletin de hem Ortadoğu, hem Türkiye üzerinde oynanan oyunu bozacağını biliyorlar. Ve tabii ki bu değişikliğe ölümüne karşı çıkıyorlar.
CHP’nin ise PKK gibi bir gerekçesi yok. Washington’a, Almanya’ya koşa koşa giden Kılıçdaroğlu’nu Yenikapı’ya getirmek için akla karayı seçtik. Sonra da hiç gecikmeden 15 Temmuz’un kontrollü bir darbe olduğunu, OHAL’in ilan edildiği 20 Temmuz’un ise asıl darbe olduğunu işlediler. OHAL devlet içindeki hain sızıntılara karşı ilan edilmiştir, halka karşı değil. Bir millet ve devletin en hain bir darbe girişiminden sonra meşru müdafaa hakkını FETÖ’cü ağzıyla itibarsızlaştırmanın nedeni ne olabilir ki?
Nedenini bilemem ama o neden neyse, CHP’nin cumhurbaşkanlığı sistemine karşı çıkış dürtüsüyle örtüştüğünü düşünüyorum. Bunların hiçbirisi birbirinden bağımsız değil. Nasıl ki FETÖ, PKK ve DEAŞ aynı merkezden yönetilerek Türkiye’ye saldırtılıyorsa, ülkemizde Gezi tertibinden beri yaşadığımız olağanüstülükler de aynı yerden neşet ediyor. Bugün benzerini ABD ve tüm dünyada seçilmiş Başkan Trump’a yapıyorlar.
Ülkemize yönelik bu saldırılarda yerli ve milli dayanışmanın içinde yer alıp, MHP gibi bu sürece destek verir veya karşı da çıkabilirsiniz. CHP bunu yapmıyor. Hep yanlış yerde. Anayasa değişikliğinin halka gitmemesi için neler yaptıklarını gördünüz. Ben Anayasa Komisyonu’nda arkadaşlarımla birlikte 10 gün boyunca adeta bir savaştan çıkmış gibi hissettim. Karşı çıkmak başka bir şey, halktan iradeyi kaçırmaya dönük militan tavır başka bir şey. Şimdi de Anayasa Mahkemesi’ne gidiyorlar. Niçin? Değişiklik halkın önüne gelmesin diye. Peki referandum kampanyasında CHP halka ne diyecek? “Biz bu kararı siz vermeyesiniz diye elimizden geleni yaptık” mı? Aziz milletimiz oynayan taşları yerine oturtacaktır. Sanırım korktukları, kaçtıkları, zıvanadan çıktıkları şey de buydu.