Öncelikle 1999’da yaşanan depremde vefat eden tüm vatandaşlarımızı saygıyla anıyorum. Son günlerde yaşadığımız depremlerle o günlerin acıları ve korkuları da depreşti. Deprem Türkiye için sadece kendi vatandaşlarını hayatta tutma meselesi de değil maalesef; aynı zamanda bir milli güvenlik sorunu. Dolayısıyla hem vatandaşlarımızı hayatta tutmak, hem de ülkenin bekasını tehlikeye atmamak için depremle çok daha ciddi bir şekilde yüzleşme, mücadele ve hazırlık gerekiyor.
***
Mütevazı bir sarsıntıda bile telefon servislerinin çökmesi, vatandaşlarımızın hâlâ deprem sırasında ne yapacağını bilememesi, acil bir durumda ciddi sonuçlara yol açacak sosyal medya manipülasyonları, bölgesinde çok kritik sorunlarla uğraşan Türkiye için depremi de aşan sorunlara yol açabilir. Herhalde neleri kast ettiğim anlaşılıyordur.
***
Dolayısıyla bu konuya sadece depremin klasik boyutuyla yaklaşma lüksümüz yok. Terör örgütlerinin, onların arkasındaki egemen güçlerin böyle bir zafiyet durumunda nasıl davranacaklarını hesaplamalıyız. 15 Temmuz’daki davranış biçimlerini unutmayalım. Hâlâ ülke içindeki FETÖ ve muhtelif kriptoların bu konuda hazırlık yaptıklarını öngörebiliriz. Bunların alçalabilecekleri bir dip seviyesi yoktur; unutmayalım.
***
Allah 1999’dan sonra bizlere uzun bir hazırlık süresi verdi. Bu süreyi iyi kullanamadık. Son depremler de yine İstanbul’un kayırıldığının bir göstergesi. Büyük İstanbul depreminin ne zaman olacağını, gittikçe daralsa da ancak bir aralık olarak öngörebiliyoruz. O zaman her günü çok iyi değerlendirmeliyiz. Devlet, akademi, sivil toplum ve vatandaşlar olarak el ele vermeli, en azından bu konuda birliktelik sergilemeliyiz.