Geçen hafta perşembe günü, İzmir’de Ege Üniversitesi Eğitim Fakültesi tarafından düzenlenen “Eğitim Sisteminde Kademeler Arası Geçiş ve Sınavlar” başlıklı panele konuşmacı olarak katıldım. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Süleyman Doğan’ın açılış konuşması ile başlayan panele İzmir Milli Eğitim Müdürü Vefa Bardakçı olmak üzere pek çok akademisyen, bilim insanı ve öğrenci katıldı. Panele benim dışımda konuşmacı olarak katılanlar Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Baykal (Boğaziçi Üniv. Eğitim Fakültesi Eğitim Fakültesi Eski Dekanı), Prof.Dr. Adnan Erkuş (Üsküdar Üniv.), Doç. Dr. Hakan Atılgan (Ege Üniv.) ve Yard.Doç.Dr. Ömer Kutlu (Ankara Üniv.) idi.
BU YAZIYI SPİKERDEN DİNLEMEK İÇİN TIKLAYIN
Yaklaşık üç saat süren panelde, bence, gelinen ortak nokta kademeler arasında sınavlardan kurtulmanın mümkün olmadığı idi. Gelecekte, üniversitelerdeki kontenjan sayısı ile sınava başvuranların sayısı eşitlense bile, bazı üniversite ve bölümlerin daha gözde olmasından dolayı eleme yapılması hep gündemde olacak. Önemli olan bu elemenin nasıl yapılacağı.
Tek aşamalı bir sınav sistemi mi, iki aşamalı mı? Lise başarısı dikkate alınmalı mı alınmamalı mı? Sorular çoktan seçmeli mi olmalı yoksa açık uçlu mu? Yerleştirme merkezi mi yapılmalı yoksa üniversiteler kendi öğrencilerini mi seçmeli? Zaten dönüp dolaşıp tartıştığımız ana konular hep bunlar değil mi?
Panele katılan konuşmacıların ölçme değerlendirme perspektifinden söylediklerinden süzülen temel sonuç şu: Önemli olan soruların çoktan seçmeli mi yoksa açık uçlu mu olması değil. Sorular, eninde sonunda, öğrencinin kazanımlarını ölçümlemek için kullanılan araçlar. Önemli olan bu araçların kalitesi. Doğru hazırlanmış sorularla, ister çoktan seçmeli olsun, ister açık uçlu, süreç doğru şekilde işletilip sağlıklı sonuçlar elde edilebilir.
Konuşmacıların ÖSS, ÖYS, YGS, LYS, SBS, OKS, TEOG sınavlarından verdikleri trajikomik soru örneklerini ibretle izledik. Ölçme değerlendirme bilimi açısından, geçmişte çocuklarımızın önüne çıkarılan bazı soruların zavallı durumunu hocalardan dinledik. Gözüken o ki, sınavda sorulan sorular ister çoktan seçmeli kalsın, ister açık uçluya dönsün, soru kalitesi açısından alınması gereken çok mesafe var.
Panelde yaptığım sunumda ben de yükseköğretime geçiş sistemimiz ile ilgili tarihsel bir anlatımın ardından, sistemin geneli ile ilgili istatistiksel bilgileri paylaştım. Konu bir süre sonra dönüp dolaşıp Ortaöğretim Başarı Puanı’na (OBP) geldi. Eğitim camiasında AOBP’den OBP’ye dönülmüş olmasıyla ilgili olumsuz görüş neredeyse yok. Ancak OBP’nin hesaplanmasıyla ilgili geçen seneden bu yana kullanılmakta olan ve benim her vesileyle “bakkal hesabı” diyerek eleştirdiğim yöntemin, aklı başında hiçbir kişinin içine sinmesi mümkün değil.
Geçen sene bu köşede yazdıklarımı yinelemek istiyorum:
“…OBP diploma notunun 5 ile çarpılmasıyla belirleniyor. İki farklı veri setini birbiriyle kıyaslayabilmek için normalizasyondan geçirmek gerekir. Bir diğer deyişle Armut Lisesi’nde alınan 70 ile Elma Lisesi’nde alınan 70 diploma notunu birbiriyle kıyaslayabilmek için bu liselerdeki not dağılımlarına bir göz atmak ve standardizasyon yapmak gerekir… Bahsetmiş oluğum konu, istatistik biliminin ABC’lerinden biridir. Eğer bu şekli ile devam edilecek olursa disiplinli not veren liselerin öğrencileriyle bonkör not dağıtan liselerin öğrencileri arasında eşitsizlikler oluşacaktır. Öğrenci ve velinin gözünde en iyi lise bonkör not veren lise olacaktır. Ülke genelinde öğretmenler üzerinde doğrudan ve dolaylı baskılar artacak, karne ve diploma notlarında şişmeler yaşanacaktır.”
YÖK’ün bu konuya ivedilikle el atması dileğiyle…