Koronavirüs bir çok alanda olduğu gibi ideolojik bir takım tartışmaları da tetikledi. Önce ABD-Çin arasında ‘süper güç’ rekabeti görünümünde ideolojik içerikle başlayan tartışmalar, otoriterlik-liberalizm, kapitalizm-sosyalizm arasında tabiri caizse ‘kim daha iyi?’ seviyesinde ilerledi. Türkiye’de dahi ülkesinin virüsle mücadelede ortaya koyduğu modelden sitayişle bahsedebilecekken, ‘Çare Küba’da’ sloganlarıyla ideoloji kıskacından kurtulamayanlar oldu. Aynı kitle bugünlerde yine Türkiye modelini ağızlarına almamak için Uganda açılımı yapmış durumdalar. İç siyasi döngü bir tarafa, salgının devam ettiği şu günlerde olduğu gibi salgın sonrasında da ideoloji jeopolitik rekabetin yanında küçük bir ayrıntı olarak kalacak.
Daha önceki yazılarda da belirttiğim gibi Covid-19 pandemisi ideolojik bir takım kategoriler oluşturmaya müsait bir tablo çıkarmadı karşımıza. Başarının kriterinin ne olduğu tartışıladursun, yaygın kriterlere göre bile hangi devletlerin daha başarılı olduğu yine tartışma götürecektir. Çünkü kati sonuca varılamayacak şekilde veri sıhhati gündeme gelecektir. Otoriter rejimlerin demokratik rejimlere oranla şeffaflık konusunda performanslarının daha düşük olduğu istatistiksel olarak kanıtlanabilir. Yine de otoriter rejimlerin sunduğu verileri yanlışlamanın ya da doğrulamanın da herkesi ikna edebilecek bir yolu yok. Bu tartışma ilanihaye devam edebilir; fakat modelleriyle genel manada ön plana çıkan Türkiye, Almanya, Güney Kore, Çin gibi ülkelerden nasıl kategoriler oluşturabiliriz ki? Mesela İskandinav ülkelerinin henüz sonuçlarını bilemediğimiz deneyimleri bize ideolojik açıdan ne söyleyebilir? Rusya’da koronavirüsün yükselme eğrisinde olmasının anlamı nedir?
Bu sebepten tartışmalardaki ideolojik içeriğin jeopolitik bir araç olduğu noktasından hareket etmek daha doğru analizlere yol açabilir.
Hem ABD hem de Çin, bir süredir devam eden rekabetlerinin yeni bir evreye girdiğini düşünüyor. Virüse karşı şimdiye kadar iyi bir performans ortaya koyamayan ABD ve kendisini başarılı olarak lanse eden Çin, salgının küresel çapta oluşturacağı siyasi ve ekonomik dönüşümlerde yerlerini sağlamlaştırma gayretinde. Çin sürece daha önce başladığı ve yol kat ettiği için daha hazırlıklı görünüyor; ABD ihtiyatlı salvolarla plato sonrası döneme hazırlık yapıyor. ABD-Çin’in özellikle ekonomik ayrışmasını isteyen Amerikalılar, Çin’i virüsten dolayı sorumlu tutmanın yollarını arıyor. Çin geleneksele kıyasla daha iddialı bir söylem yürütüyor, nüfuzunu genişletme fırsatını arıyor. Avrupa, Çin’e bağımlılığı devam ederken ihtiyatlı davranıyor, bazıları tonu yükseltmek için düzlüğe ulaşmayı bekliyor. Rusya ise Çin’le birlikte saf tutmuş, virüsle mücadele ettiği şu günlerde Çin’le angajmanını derinleştiriyor.
Mevcut tabloda ideolojiye yer yok; soğuk ve kıyasıya bir jeopolitik rekabet var.