Türk diplomasi ve iletişim kadroları yoğun günler yaşıyor. Diğer birçok konunun yanında önce İdlip ardından da Kaşıkçı dosyalarında Türkiye uluslararası dikkatlerin merkezi konumuna geldi. Uluslararası basın Türkiye merkezli haberleri manşetlerine taşırken, Türkiye’deki muhabir sayısında artışa gitmek zorunda kaldı. Tüm kurumlarıyla Türkiye uluslararası toplumu çatışmadan çözüme, soru işaretlerinden cevaplara taşıma gayretinde. Neredeyse uluslararası toplumun hakikat ve insanlığa karşı sorumluluğunu tek başına sırtlamış durumda.
Önce İdlip’te tüm uluslararası aktörlerin sustuğu, çatışmayı izleme hazırlığı yaptığı ve Suriyelilerin sınırlara yüklendiği bir anda tartışmayı değiştiren adımı attı. Herkesin çatışma beklediği bir anda Rusya’yla yapılan müzakereler sonucu Soçi mutabakatı hayata sokuldu. Tüm meydan okumalarına rağmen sahada ilerleme kaydetti. Rusların ‘gelişmelerden tatmin olduklarını’ açıklamasına sebep olacak sahada oyun değiştirici hamleler yaptı. Soçi mutabakatının kendisi Türkiye’nin 8 senelik Suriye krizindeki rolünü özetlemeye yeter aslında. Diplomasiyi hiçbir zaman bırakmadan, sahada nüfuzu olan aktörlerle angaje olarak, çatışmaların sona ermesi için en somut çabayı ortaya koyan hep Türkiye oldu.
İdlip’e herkesin salt bir güvenlik konusu olarak yaklaştığı bir noktada, güvenliğin yanında insani mülahazaları yerleştiren de yine Türkiye oldu. Senelerdir mülteciler konusunda liderlik ettiği uluslararası toplumun vicdan merkezi olma rolünü İdlip’teki insanlığa sahip çıkarak devam ettirdi. Reel politiğin kasıp kavurucu yüzüne karşı reel politik-vicdan birlikteliğini önerdi ve sonuç aldı.
Kaşıkçı meselesinde de benzer bir tavır izledi. Vahşice öldürüldüğüne dair kuvvetli zanların olduğu bir gazetecinin, bir insanın anısına vicdanıyla sahip çıktı. Meselenin politize edilerek içinin boşaltılmasına, gereksiz tartışmalar içerisine çekilerek adaletin önüne geçilmesine şimdiye kadar attığı adımlarla mani oldu. Diplomasinin tüm imkanları seferber edildi. Cumhurbaşkanından Dışişleri Bakanı’na herkes adalet için yoğun mesai harcadı. Aynı zamanda muazzam, belki de son yılların en başarılı iletişim stratejisi hayata sokuldu. İletişim stratejisiyle diplomasinin önü açıldı. Cinayetin unutturulmasının, gereksiz tartışmalar içerisine çekilmesinin önüne geçildi. İçi boş eleştiriler birer birer geri alınmak zorunda kaldı. Çünkü herkesin siyasi mülahazalara ve operasyonlara sığındığı bir zamanda Türk diplomasisinin ve iletişim ekibinin en güçlü silahı gerçeklerin ta kendisi oldu. Hakikat ve insani mülahazalar tıpkı İdlip’te olduğu gibi bu meselede de Türkiye’yi uluslararası toplumun dikkatlerinin ve takdirlerinin merkezine yerleştirdi.
Türkiye sabırlı ve emin adımlarla ilerleyen bir ülke. Herkesin kısa vadeli kazanımlar peşinde olduğu bir dönemde, sabırlı ve emin adımlar Türkiye’nin istikbalinin önünü açmaya devam edecek.