Bir çağın, bir ülkenin vicdanı olmak, idrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, insanı insandan ayıran tüm duvarları yıkma isteği benim tüm yazılarıma yön vermiştir' diyor Cemil Meriç verdiği bir söyleşide...
Sağ düşünceden, kıymetli düşünürlerimizden...
Pazartesi öğlen Silivri'den dönerken aklımda Meriç'in bu sözü...
***
Pazartesi Silivri'de KCK basın davasının duruşması vardı. Tüm tutuklu sanıkların açlık grevinde olduğu bir davadan bahsediyoruz. Haliyle Avrupa Parlementosu'nun üyeleri de duruşmayı izlemek için oradaydı. Onlara sanatçı Serra Yılmaz eşlik ediyordu. Neredeyse tüm gazetelerin ve TV kanallarının muhabirleri duruşma salonundaydı. Konuya dair kalem oynatan 'isimler' ortada yoktu ama davayı takip etmek üzere Turgut Kazan ve Orhan Birgit de oradaydı.
Duruşmayı izlemeye gelen küçük bir kalabalık salonda yerini almıştı. Sanık, avukat, basın ve izleyici sayısından katlarca fazla güvenlik görevlisi ve jandarma hem binanın dışında hem de duruşma salonunda görev almıştı. İzleyiciler arasında dikkat çeken bir bebek...
Maalesef henüz birkaç aylık olan o bebeği 'simaen' duruşma salonlarından tanıyorum. Babası tutuklu.
Açlık grevinde. İsmail Yıldız'ın kızı Zerya o...
***
Duruşma başlıyor. Sanıklardan Ayşe Oyman, Pervin Yerlikaya, Fatma Koçak 24 Eylül, Selahattin Aslan 12 Eylül'den beri açlık grevinde. Halsizlikleri gözle görünür düzeyde. Adres bildirimi sırası onlara geldiğinde ayağa kalkmakta zorluk çekiyorlar. 'Duruşmaya iddianamenin okunmasıyla başlanacak' diyor mahkeme başkanı. Kenan Kırkaya söz istiyor, 'Biz ana dilde savunma hakkımız için açlık grevindeyiz' diye başlıyor konuşmaya. Ancak mahkeme başkanı susturuyor, 'Bu bizim mahkememizin konusu değil. Yerine otur yoksa çıkartırım seni salondan' diyor. Bu sözün yankılanması üzerine tüm sanıklar aynı anda ayağa kalkıp salonu terk ediyor. Avukatlar da 'Sanığın olmadığı yerde avukat da olmaz' diyerek hızla salondan çıkıyor. Onları muhabirler takip ediyor. Dev bir duruşma salonunda sadece daha önce tahliye olan Vatan Gazetesi muhabiri Çağdaş Ulus oturuyor. Ve sunucular iddianameyi bomboş salona yüksek sesle okuyor.
***
Şimdi size bir duruşmanın özetini verdim. Gelin bir de gözlemlerimin özetini vereyim; KCK duruşmaları gergin geçiyor. Hatta doğru düzgün bir duruşma yapılamıyor bile. Mahkeme heyeti oldukça sert ve tehditkar. Sık sık 'askeri devreye sokarım' tehdidi ağızlarda. Duruşmayı izlemeye gelen eski Baro Başkanı Turgut Kazan'la bile 'şahsi' gerilimler yaşanabiliyor. Salona 'babası görsün' diye getirilmiş bebeklere, çocuklara babaların dokunmasına dahi izin verilmiyor. Oysa bu tip küçük 'izin'ler şüphesiz ortamın yumuşamasına vesile olur. Aynen avukatların sanıklara getirdiği tuzlu ve şekerli suyun teslim edilmesine izin verilmemesi gibi bir bebeğin babasının kucağına verilmemesi de gerilimi artırıyor. Açlık grevlerini ve talepleri bir kenara bırakırsak o duruşma salonunda özetle; 'inatlaşma, restleşme, tanımama, saygı duymama, kötü davranma, zora koşma' rüzgarları esiyor. Hal böyle olunca da; adil yargılamayı bırakın bir tarafa 'iş' yargılama adı altında bile tanımlanamaz hale geliyor!
NOT: Salonun basın için ayrılmış kısmında otururken duruşmaya ara verildiği an bir jandarma gelip gözümün içine bakarak, 'Şu an burayı terk edin yoksa zor kullanacağım. Mahkeme başkanının talimatı' var dedi. Hani genel havayı daha iyi anlayın diye bu detayı da bilin istedim!
Zeynep Kuray'ın 'o kitap'la ne ilgisi var?
KCK basın davası sanıklarından Zeynep Kuray oldukça popüler bir isim. Sarp Kuray'ın kızı. Gazeteci...
'Sıkı' dava kadınlarından... Belli; yılmak, korkmak, çökmek yok kitabında. Şimdi o da açlık grevinde. Dikkat ettim duruşma salonunda herkesin gözü onun üzerinde. Salona girdiği an fısıltılar başlıyor. Hayranı çok... Duruşmaya ara verildiğinde Ali Berktay'la sohbet etme fırsatı yakaladım. Berktay, Zeynep Kuray'ın annesinin eşi. Zor bulunan, başarılı çevirmenlerimizden. Berktay sohbet esnasında evlerinin 'basıldığı' günü ve delillerin nasıl toplandığını anlattı. O günlerde 'turban et stambouline3' adlı bir kitabın çevirisi üzerinde çalışmaktaymış. Kitap önümüzdeki günlerde 'Sarık ve İstanbulin' olarak Doğan kitaptan çıkacak. Zeynep Kuray fotoğraflarını yüklemek için Berktay'dan flaşbellek istiyor. O da kullanması için kendininkini ödünç veriyor. Daha önce Radikal Gazetesi'nde İsmail Saymaz yazmıştı hatırlarsınız...
Polisler o bellek kartını da Kuray'ın odasında buluyor. Berktay'ın 'Onlar benim kitap çevirilerim' açıklamasına rağmen 'suç delilleri' arasına konuyor. İddianamede, 'Zeynep
Kuray'ın Türklere ve Türklüğe düşmanlığının kanıtı olarak' yerini alıyor...