Daha dün yazdım…
“Her şeyi duymuş fakat hiçbir şeyi bilmeyen; her şeyden biraz, hiçbir şeyden tam olarak değil bir kitle karşımızdaki” dedim.
İnanmadınız.
Buyurun sağlamasını yaptılar.
“Biz zır cahiliz” der gibi davranıyorlar.
Çin’den sipariş edilen kitler, Atatürk’ün 1940 yılında yaptığı bir iyilik sebebiyle kısmen hibe edilmişmiş.
“Ücretini Atatürk ödedi” başlığı sosyal medyada ortalığı ayağa kaldırdı.
En az 18 bin kişi, Gazi’nin 1938 yılının 10 Kasım günü vefat ettiğini hatırlamadan bu saçmalığı kabul etmiş.
Çin’i duymuş, Atatürk’ü duymuş, kolera hastalığını duymuş ama arada bağ kuracak kadar hiçbiri hakkında bilgi sahibi değil.
Temel eğitim eksiğini geçtim, yüzeysel bilgi hariç hiç bir temel malumata sahip değil.
İngiltere’nin çöllerinden, İsviçre’nin denizlerinden, Suudi Arabistan’ın başkenti Mekke’den bahsedebilirsiniz.
Böyle saçmalık mı olur demeyecek, kabul edecektir.
Cahil, fakat büyük laf etmeyi seviyor.
Lokal kalmaya razı değil, uluslararası oynamayı seviyor.
Bu kel ama fodul, kimsenin bilmediği şeyleri bildiğine inanılmasını seviyor.
Çin’den bahsederken vefadan, hafızadan, kadirşinaslıktan dem vuruyor.
Madem o saçmaladı…
Biz çok temel bir hususu hatırlatalım.
Komünist Çin’in lideri Mao Zedong (Maho değil) 1966 yılında benzersiz bir işe imza attı.
Devrim’in tıkandığını, sınıf kavgasının hızlanması gerekliliğini ve daha başka nice ne olduğunu kendinin bile anlamadığı şeyi bahane ederek bir kültür devrimi gerçekleştirdi.
On yıl sürdü bu kültür devrimi.
İnsanlara benliklerini, kolektif hafızalarını unutturmayı amaçlıyordu.
Bilgisayarcıların format atmak dedikleri şey.
Başardı da…
Çin’in kolektif hafızasını yok etti.
Yalnız kendine inanan nesiller meydana getirdi.
Çiğnenmeyecek hiçbir değer yargısı olmayan bir tür ahlaki mutant geliştirdi.
Romantik sosyalizm güzellemesi yapmaya niyetlenen çakılı sol beklerimizi, gurur duymak için Küba’ya muhtaç eden bir ülke çıktı meydana.
Hiçbir insani, ahlaki sınırı olmayan...
Uğruna fedakârlık edeceği hiçbir değeri olmayan.
Dahası hafızası olmayan.
Heh o ülke, Atatürk’ün ölümünden iki sene sonra alem-i manada işlediği hayrı seksen senedir unutmamış.
Kuşaktan kuşağa aktarmış.
Günü gelse de mukabele etsek demiş…
Ve Hıyn-i hacette Kemalistlerimizin en çok ihtiyaç duyduğu cümleyi kurarak bizi mutlu etmiş.
“ÜCRETİNİ ATATÜRK ÖDEDİ”
Duy da inanma.
Tarihin en aydınlanmacı figürlerinden Mustafa Kemal Paşa’nın, mirasçı olarak tarihin en irrasyonel ve cahil kitlelerinden birini bırakmış olması çok ironik.
Ancak madem bahis, tarihte ödenmiş faturaların tahsilatını yapmaktan açıldı.
İdlib’li Mehmetçiğin Çanakkale’de ödediği ücreti ödemek üzere İdlib’te…
Kaddafi’nin Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ödediği faturayı ödemek üzere Libya’da olduğumuz şu günlerde ben Halk Partili olsam susardım.
Zira Pakistan halkının ödediği, nereye gittiği ve kime ne hizmet ettiği meçhul bir para yeniden gündeme gelebilir.
Koronayla mücadele fonuna Pakistanlıların hayrı sayılır.
Seninse adın ancak bir dönemin gâsıpı olarak tarihe geçer.
O sebeple tarih dersini EBA’ya bırak ve evinde kal sevgili dostum.
EBA iyidir.