B.
Geçtiğimiz birkaç gün gündemimizi meşgul eden büyükelçiler mevzuu, genel söylemin aksine, on büyükelçinin haddini bilmezliği ve mukabilinde dik durmamız sonucu geri adım atmaları durumundan çok daha önemli bir hadiseydi.
Çeşitli vesilelerle Türkiye'yi eski, yıkılmış olan hegemonyal düzleme çekmeye çalışan sistemin başat aktörleri, bir yeni ve şiddetli denemede daha bulundu.
Türkiye bir ekonomik buhranın üstesinden gelmeye çalışıyor.
Evet, bu sefer teğet geçmedi. Küresel ekonomik krizin boyutları, korona şartlarının meydana getirdiği ortam sebebiyle teğet geçecek cesameti çoktan aştı.
Bu, elbette bir sarsıntıdır, büyük bir sarsıntıdır. Ancak en büyük sarsıntı dahi yıkım demek değildir.
Sarsıntıyı yok farz edenlere de yıkım olarak görenlere de itibar etmeyiniz. Her ikisi de hılaf-ı hakikattir, itibar edilmez. Tek bildiğimiz, hiçbir zelzelenin haşir sabahına kadar sürmeyeceğidir.
Yakın vadede bu dem de bu gam da geçecek. Türkiye ekonomisi yeniden rayına oturacak. Temenni değil, samimi kanaatimdir.
İşte, bu sarsıntıyı vesile bilip "Türkiye'yi eski hegemonyal alt ilişki düzlemine sokarız" diye hesap yapanların hesabının bozulması piyesini izledik geçtiğimiz günlerde.
Aksi tesir etti. NATO'dan Batı'dan ve Atlantik'ten bir adım daha uzaklaştık.
Asla yapılamaz denilen bir şey daha yapıldı. One Minute misali "bunu da yapabilirmişiz"i tecrübe etti Türk halkı.
Konrad Lorenz'in kazları
Nobel ödüllü davranış bilimleri uzmanı Konrad Lorenz, yavru kazların anne kazları göbeklerindeki bir kırmızı noktadan tanıdıklarını keşfetmiş ve bir deney yapmıştı.
Benzer bir arazı kendisinde meydana getiren Lorenz, yavru kazların kendisini anneleri sanmalarını sağlamıştı.
Lorenz'i anneleri zanneden kazlar, ardı sıra badi badi yürümüş, peşi sıra göle girmiş ve yüzmüş; Lorenz'den bir türlü ayrılmak bilmemişlerdi.
Deney, kazları hakiki annelerinden uzaklaştırmış, Lorenz'e ise Nobel kazandırmıştı.
Büyükelçilerin Kavala davası hakkında mütalaa ortaya koyuşları ve akabinde geri adım atışları Lorenz'in kazlarını hatırlattı bana.
Hollanda Büyükelçisi'nin, Amerikan elçiliği tivitini kopyalaması ve tivitlemesi ister istemez güldürdü.
Lorenz'in kazı Martina nereye bunlar oraya...
Bir kez annesi sanmayagörsün. Kaz dediğin böyledir, kaz kafalılık bunu gerektirir.
Büyükelçilerin geri adım atması üzerine meyus olan fonlanmışların durumu da hakeza böyledir.
Aynı kuluçkada yumurtadan çıkmış, Martina'yı anneleri zanneden, kurt memesinden süt emmiş Remuslar Romuluslar...
Sanayide modifiye edilmiş olmakla kendisini Alman arabası sanan, Doğan görünümlü Şahinler...
Hiç birisi tesadüf değil.
Ceplerinde fonların, sırtlarında ise üzerlerine kuluçkaya oturmuş olanların neticesinin sıcaklığı var.
O sıcaklığın cazibesidir, kendilerini bu kadar onlardan zannettiren.
Termal bir aşkın ızdırabıdır, izleyip durduğumuz.