Hüsnü Mübarek öldü.
Her fani gibi.
Ve yine her faninin cenazesine yapıldığı gibi ardında kalanlar Hüsnü Mübarek'in cesedini bir yere koymak durumunda kaldılar.
Normal şartlar altında buna bir cenaze töreni denebilirdi.
Ancak düzenlenen şey cenaze töreninden başka her şeye benziyordu.
Devlet erkânı haricinde hiç kimsenin katılmadığı bir tören ile Hüsnü Mübarek bu dünyanın son menziline uğurlandı.
Devlet erkânının hiç bir faydasının olmayacağı bir durakta Münker-Nekir ile hesap görmektedir muhtemelen.
Sizin anlayacağınız, Hüsnü Mübarek'in ardından hiç kimse gönüllü şekilde hüsnü şehadette bulunmadı.
Tek bir Mısırlının gözyaşı döken görüntülerine tanık olmadık.
Oysa 1981'den 2011 yılına kadar tam 30 sene ülkeyi tam bir diktatör olarak yönetmişti Hüsnü Mübarek.
Nesiller yetiştirdi.
Maarif elindeydi.
Devletin bütün olanaklarına sahipti.
Dahası koca memlekette tek bir muhalifi yoktu.
Ne yaparsa yapsın bir sonraki seçimle ilgili kaygı taşımak zorunda değildi.
Dilediğine lütfeden, dilediğini ise zindanlarda süründürerek yahut öldürerek kahreden firavunvari bir tanrıcıktı.
Gelin görün ki ardında, cenazesine katılacak üç-beş seven bırakmayı başaramadan dünyadan çekti gitti.
Şimdiki halefi kendisinden daha rezil bir adam.
Sisi'yi daha rezil bir sonun beklediğine hiç şüphe yok.
Büyük ihtimalle onun ardından devlet erkânı da yürümeyecek.
Ardından lanetler edilecek, kabrine tükürülecek.
Ömrümüz olursa günü geldiğinde stajyer Firavun'un akıbetini görürüz.
Her neyse...
Aslında hiç birimizin ilgisini çekecek bir gündem değildi.
Fakat zekamızla dalga geçer gibi üç günde bir zoraki diktatör tanımları dayatan ve bizi ikna etmeye çalışan abilere diktatör dediğinin aslında nasıl bir şey olduğu hakkında ufak bir hatırlatmada bulunalım istedik.
Diktatör dediğin ardından Fatiha okunmayan adamdır.
Diktatör diktatör diyenlerin rol modeli Robespierre gibi.
Dayansın ehli kubur.