Futbolun geldiği noktada ağır, hareketsiz, fizik kalitesi kötü, yardımlaşmayan, oyun planı ve bütünlüğü yetersiz takımlar rekabetin üst düzey olduğu bu gibi seviyelerde hayat şansı bulamazdı, bulamadı da zaten.
Hırvatistan ve dün geceki İspanya maçları bize tam anlamıyla bunu gösterdi. Tek fark Hırvatistan kaçırdı, İspanya attı. Daha farklı bir skor da rahatlıkla olabilirdi.
Terim ilk maçtan farklı olarak sadece Cenk-Burak değişikliğine gitti. Takımın görüntüsüyse aynıydı. 11 kişi topun gerisine geçerek ve takım boyunu 25-30 metrelere kadar indirerek İspanya'yı tehlikeli alandan uzak tutma planı vardı. Ancak alan daraltılırken bunu ceza sahasının çok fazla ilerisinde yaptı milli takım ve kenarlardan arkaya sarkmaları engelleyemedi.
Yine temposuzdu milli takım, yine top rakipteyken de, topa sahipken de hareketsizdi. Savunmada bekleyen, hamle yapmayan ve sadece alanını tutmaya çalışan oyuncu grubu söz konusuydu. İlk gol de öyle geldi zaten. Mehmet Topal rakibine hiç bakmadan olduğu yerde sadece yükseldi. İkinci goldeki hatası da benzer zamanlama ve çevre görüşü hatasından oldu zaten. Topu alınca ise yardımlaşmadan uzak, topla olan takım arkadaşını izleyen ve hızlanamayan bir oyun.
2-0'dan sonra ve en azından ilk yarı bitene kadar milli takımın ufacık bile olsa bir karşılık vermemesi (ya da verememesi) en kötüsüydü, belki de en gerçek fotoğraftı bu.
Çek maçında nasıl bir milli takım olur ve nasıl bir sonuç alınır bilinmez ama son olarak şunu net olarak söylemek gerekir ki; turnuvanın en ağır, fizik kalitesi en kötü, oyun planı ve bütünlüğü açısından en yetersiz takım görüntüsü oluştu iki maç sonunda.
Arda'nın hali ise gerçekten ilginç! Barcelona'dan ayrılma haberleri çıktığından beri düşüşte. O seviyenin oyuncusu olduğunu gösterme, tekrar ispatlama baskısının altında kalmış gibi. Duran, durağan bir Arda! Sahada yürüyen, pozisyon etrafında olunca anca kerhen hareketlenen bir halde. Sanki 45'inde de hatır için maça çağırılan eski futbolcu misali...