Gelin isterseniz birkaç günlük şiddet haritamıza birlikte göz atıp yine devam edelim.
"Çam ve Sakura Şehir Hastanesinde hastasıyla ilgilenen bir hemşire, "hamileyim" diye feryat etmesine rağmen başka bir hastanın 4 yakını tarafından tekmelenerek yerlerde sürüklendi."
Gerekçe; öncelikle ilgilenilmesi gereken bir başka hastanın yüzüstü bırakılıp kendi hastalarıyla ilgilenilmemesi! Gerekçelendirmek bile bir şiddet eyleminin hasisliğini ortaya koymak için kâfidir diye düşünüyorum. Gebelik hali bir kadının belki de en kutsal dönemidir. Bu sıfatsızlar nasıl bir kutsiyet yoksunluğu çekiyorlar acaba?!
"Urfa'da Çocuk Acil Servisine gelen bir hastaya damar yolu açarken, çocuğun ağlamasına sinirlenen hasta yakınları tarafından kolu kırılan, şikayet için gittiği karakoldan dönerken aracı durdurulup darp edilen hemşiremize ne demeli?'
Ya da, Pamukkale Üniversitesi Hastanesi'nde iki asistan doktorun bir seyyar satıcı tarafından rehin alınıp dövülmesine!...
"Bu örnekleri uzatmak mümkün elbette" diyecektim ki, tam kanımı donduran bir başka haberle sarsıldım. Kartal Aile Sağlığı Merkezinde görev yapan hemşire Ömür Erez, görev yerinde uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti, maalesef! Zalimliğin ve zavallılığın her gün yeni bir boyutuna şahit olmaktan yorulduk.
Sadece bir hafta içinde basına yansıyan bu ve benzer haberleri görmeye, dinlemeye tahammülümüz kalmadı gerçekten. Ne yazık ki yargı kurumlarımız, bu suçların faillerine, bir savcının aracının sileceklerine "hatalı park edildiğine" dair konulan notun failine gösterilen muameleyi bile reva göstermiyor. Bu garabeti anlamlandırmak gerçekten de namümkün.
Olay kamuoyuna yansırsa belki tutuklama gelebiliyor. Yansımazsa, zaten yandık! Yaptıkları maalesef yapanların yanlarına kâr kalıyor...
Şiddetten daha vahim ve tehlikeli olansa şiddetin sıradan bir eyleme, göz-kulak-algı alışkanlığına dönüşmesidir. Maalesef sağlıkta şiddet de bu kategoriye girmeye başlıyor/başladı!...
"Şiddet, başta sağlık çalışanlarına olmakla beraber, tüm rastlandığı mecralardan gelişmiş ülkelerde olduğu gibi çok ağır yaptırımlarla ve çok ciddi bir eğitim anlayışıyla kaldırılmalıdır."
Bugünden tezi yok şiddetin her nev'ine karşı ciddi bir eylem planı devreye girmelidir. Kanunlarla teminat altına alınan hayatlar, uygulamalarla maksadına ulaşmalıdır. Her vatandaş, mağdur olmadan evvel, şiddete karşı, devletin otoritesine güvenle yaslanabilmelidir. Bu mümkün. Bunu sağlamak elimizde. Bizler de üzerlerimize düşeni yaparak; önce çocuklarımızı şiddetin faili ve mağduru olmaktan koruyarak, onları bilinçli ve hak temelli birer cemiyet insanı olarak yetiştirerek bu tabloya olumlu ve onurlu bir katkı sunabilmeliyiz.
Yeri gelmişken ilk ve orta dereceli okullarımızdaki yavrularımızın karne heyecanlarını paylaştığımı ifade etmek isterim. Bu haftaki yazımla ilişkili olarak söyleyeyim: karne notu ebeveyn-evlat ilişkisinin bir kriteri değildir. Psikolojik-sözlü ve fiziksel şiddet içeren her türlü karne tepkisinin telafisi mümkün olmayan yıkımlara sebep olabileceğini unutmayalım. Kırık bir notun kırılan bir kalpten önemli olmadığını velilere hatırlatmak isterim. Sevgi, anlayış ve şefkat her kapının anahtarıdır.
Sağlıkla kalınız...