Günümüzde devlete karşı işlenmiş suçlarla aynı denklikte bir başka suç tanımı esnetilerek, yavaş yavaş hukuk sistemimize yerleşti...
Deresine HES istemeyenler, ithal kömürlü termik santralın evinin dibine tonlarca kül bırakmasına karşı çıkanlar, fay hattına kurulacak nükleer santralı protesto edenler, füze kalkanına itirazlar 'piyasaya karşı mukavemet suçundan' cezalandırılıyor...
Kamu yararı ilkesini tasfiye eden hukuk pratikleri, yaşam alanını, doğayı ve kültür varlıklarını 'savunma hakkını' suçlaştırıyor...
Elbette sermaye/yatırım koruyucusu mantığın güdümündeki suç piyasasında açılan davalar ve verilen hükümler, ziyadesiyle zorlama gerekçelere dayanıyor.
Hele HES eylemleri neredeyse 'devletin varlığına karşı yıkıcı faaliyetler' grubuna sokularak müdanasız biçimde cezalandırılıyor.
HES yapımına karşı beldelerde yerel halkın sabıka oranı 5-6 ayda yüzde 90'lara fırlayabiliyor.
Serkan Ocak'ın Radikal'deki haberinde Erzurum Tortum'da vadilerine HES yaptırmak istemeyen Bağbaşı Beldesi'nde 2 bin 300 kişinin yaşadığı ve 200-300 kişinin adli soruşturma geçirdiği yazıyordu.
Eylemlerde 300 kişi gözaltına alınmış, 53 kişiye 50 bin TL'lik tazminat davası açılmıştı.
Pek çok 'eylemcinin' HES alanına yaklaşması bile yasaklandı. Eylemciler hayatlarını sebze ve meyve bahçelerinden kazanan köylülerdi tabii ki...
Ayrıca Tortum Sulh Mahkemesi 17 yaşındaki Leyla'ya HES'lere karşı eylem yapanlarla görüşmeme ve konuşmama yasağı koymuş daha sonra 'cezayı hafifletip' 13 kişiyle konuşmama sınırına indirmişti!
Leyla'ya konuşma yasağı koyulan HES eylemcilerinden biri de babaannesiydi...
HES'ler söz konusu olunca aile içinde kimin kimle görüşeceğini bile hukuk devletimizin mahkemeleri belirliyordu...
Yeter ki 'iş makinelerinin hakları dağda,vadide gasp edilmesin'...
YA ALLİANOİ
2000 yıllık antik kent Allianoi bütün uğraşlara rağmen şubat ayında Yortanlı Barajı'nın sularının altına gömüldü ve 'vakit nakittir' anlayışı, antik kent, 1. dereceden SİT alanı, dünya mirasıydı falan dinlenmemişti.
Artık Allianoi 'yoktu' ama antik kenti kurtarmak için kendilerini zincirlerle iş makinelerine bağlayarak eylem yapan aktivistler, 'devlet malına zarar vermekten' yargılanıyorlardı.
Ve 25 Ekim'de hakim karşısına çıkacaklardı...
Hakikaten insan düşünmeden edemiyordu, kim kime ne zarar vermişti, bu çelişkili hukuki süreç neye işaret ediyor diye...
Başta eylemciler olmak üzere hepimiz Allianoi'ye karşı 'iş makinelerini' koruyacağımızı nasıl bilebilirdik ki!
PEKİ YA SİYANÜRSEVERLİĞİMİZ!
Kütahya'daki Eti Gümüş A.Ş.'nin siyanürlü atık barajı seti çökünce topyekun işçilerle, hava, su ve toprak siyanürle dolmuştu, devlet yetkilileri sızıntıyı önce 'inkar' sonra 'kerhen' kabul etmek zorunda kalmıştı...
Sonuçta ne mi oldu? Eti Gümüş, Çevre Mühendisleri Odası'na dava açtı.
Çünkü ÇMO yaptırdığı analizlerle tesisin 4.5 km uzağındaki yerleşim birimlerinde normal seviyenin yüzde 40 fazlası siyanür bulunduğu tespit etmişti.
Elbette piyasa değeri taşımayan kamu yararını gözetmek ÇMO'nun yanına kalmamıştı...
Eti Gümüş, 'bu tespitin' saygınlığına zarar verdiğini öne sürerek ÇMO'ya 30 bin TL'lik dava açtı, davanın ilk duruşması geçen hafta yapıldı.
Eti Gümüş'ün doğaya, havaya, suya ve işçilere yüklediği siyanür, bizim hangi saygınlığımıza zarar vermişti? Bu da ev ödevimiz olsun...