'Güzel şeyler düşünmeme rağmen/Ağlamak geliyor içimden.' Oktay Rifat'ın bu harika dizelerini anlatan duyguyu, insanın ruhuna işleyen bir sesti o. Hatta bu duygunun Portekizce'de tam karşılığı olan bir sözcük vardır. Onu dünyaya tanıtan şarkılardan birinin adı bu sözcüktü: Sodade (ya da Saudade). Tam Türkçesi yok, İngilizcesi de. İçinde mutluluk barındıran hüzün, özlem gibi bir şey...
***
Taa uzaklardan, ne zaman canım bir şeye sıkkın olsa gözlerimi kapatıp hayalini kurduğum diyarlardan gelen, ama çok tanıdık sesiyle sakince, olduğu gibi söylerdi şarkılarını. Cesaria Evora... Onun ölüm haberini aldığımda eskilerde buldum kendimi. Önce onu ilk kez dinlediğim 1998'de. Olimpos'ta. Üniversitede öğrenciydim ve Olimpos'un sıra sıra ağaç evlerini, yaz için Avrupa'dan gelip orada çalışan gençlerini fevkalade ilginç bulurdum. O zamanlar bana müthiş 'egzotik' gelen o ortamda bir arkadaşım bana walkman'ini verip (evet o zamanlar walkman vardı ve evet galiba yaşlanıyorum) 'bir de bu müziği dinleyerek bak etrafına' demişti. Kulağıma sesi gelir gelmez bir anda dünya değişmişti. Ağaçlar daha bir heybetli, gökyüzü daha bir hüzünlü görünür olmuş, ben daha bir büyümüştüm artık. İleride kaybedeceğim bir şeyin özlemi, bir boşluk kaplamıştı sanki bünyemi. Şimdi dönüp bakıyorum da... O özlem öyle tanıdık, o boşluk öyle aşina geliyor ki... Kulağıma değen müzik, o andan yıllar sonra kaybedeceğim babamın boşluğunu ve özlemini hissettirmişti bana. Sodade'ı söylüyordu Evora...
***
İddiasız hatta iç burkan görüntüsüyle müthiş bir tezat oluşturuyordu sesi. 'Besa me Mucho'yu ondan dinlemek bambaşka bir şeydi. Kalabalıkların içinde tek başına, yapayalnız hissettirirdi insana kendini. Ya da en azından bana öyle gelirdi. Onun 'Besa me Mucho'su ile Barselona'da tek başıma koskoca bir yaz geçirdiğimi hatırlıyorum. Şarkının sözlerini Portekizce'nin Afrika dili ile harmanlanmış Creole dili ile karıştırır, Besa mi, der, sonra İspanyolca devam ederdi Evora. 'Besa me, besa me mucho... Que tengo miedo tenerte y perderte otra vez...' 'Beni öp! Beni bol bol öp! Sana sahip olup, sonra seni yine kaybetmekten korkuyorum'... Ah, daha dün gibi. Halbuki üzerinden 11 yıl geçmiş...
***
Cabo Verde diye, Allah'ın unuttuğu bir
takımadadan geliyordu Evora. Atlas Okyanusu'nun ortasında fakir ve tabii ki talihsiz bir Afrika ülkesinden. Hayalperestlikten olsa gerek, aslında bilirdim oradaki sefaleti ama gözümde rüya gibi canlandırırdım Cabo Verde'yi. Zalim dünya düzeninin talihsiz Afrika gerçeğine inat zihnimde yeni bir yer yaratırdım. Tıpkı yıllarca cennet diye hayal ettiğim Madagaskar'ın yanı başındaki Fransız sömürgesi La Reunion adası gibi. (Evet bir tuhaf takıntımı da yeri gelmişken söyledim: Yıllarca La Reunion'u kafamda idealize ettim ben. Ne zaman canım bir şeye sıkılsa La Reunion'a kaçtığımı hayal ettim.)
***
İşte böyle... Bende hep merak uyandıran 'uzaklar'ı, hüzünlendiren 'boşluk'u ve heyecanlandıran 'aşk'ı çağrıştıran, mütevazı ama çok büyük bir ses önceki gün çıplak ayaklarıyla çekti gitti Sao Vicente'sinden. Onun anısına saygısızlık etmek istemedim bugün. Dünyayı bir kenara koydum, onu bir kenara... Başka bir şey yazamadım. Lütfen siz de albümü yoksa bile Youtube'dan bir 'Sodade' ya da onun yorumuyla 'Besa me mucho' koyun fona, öyle okuyun bu yazıyı... Evora'ya layıkıyla bir veda edelim. Mümkün olduğunca...