İsveç Kralı 12. Karl (Şarl), kafayı Rusya'ya takmasıyla ünlüdür.
1709'da 'yine bir gün Rusya ile savaşırken', bugünkü Ukrayna'nın tam ortasındaki Poltava kentine kadar ilerledi.
Ama burada yenildi.
500 kilometre güneye, Karadeniz kıyısına kaçmayı başardı.
Burada, bugün Rusya'nın yerle bir ettiği Herson ve Mikolayiv kentleri kıyısındaki Osmanlı'nın Özi Kalesi'ne sığındı.
Tahtta Gazi 3. Ahmed vardı.
Devir 'Lale Devri' idi...
Osmanlı, Karl'ın Rusya'ya esir düşen adamlarını bile 'parayla satın alarak' getirtti ve korumaya aldı.
Ama Karl rahat durmadı.
Bir yandan Kırım Hanlığı'nı, bir yandan Osmanlı'yı Rusya'ya karşı kışkırttı.
Wikipedia'ya göre, Baltacı Mehmed Paşa'nın Rus Çarı I. Petro'yu yenmesiyle sonuçlanan ama Çariçe Katerina'nın 'girişimiyle' anlaşmaya varılan Prut Savaşı onun yüzünden çıktı.
Buna rağmen İsveç Kralı'na iyi davranıldı ama gözetim altına alındı.
Yine rahat durmadı.
Bu sefer, Kırım Hanlığı'ndaki Bender kentinden Edirne'ye getirilmek istendi.
Buna da direndi.
Ama 1 Şubat 1713'te karga tulumba alınıp getirildi.
Masrafları Hazine'den o kadar uzun süre karşılandı ki, 'demirbaş' kalemine kaydedildi!
Adı da 'Demirbaş Şarl'a çıktı.
Yine rahat durmadı.
İsveç'i uzaktan yönetmeye devam etti, ordu topladı.
Rusya homurdanmayı artırınca, nihayet, 17 Haziran 1714'te 'mevcutlu' olarak sınır dışı edildi.
İsveç'e varır varmaz bu kez gözünü Norveç'e dikti.
İlk savaşta başından vurularak öldürüldü.
Yıl 1718 olmuştu.
İsveç Kralı 12. Karl, daha 39 yaşındaydı.
İsveç, bunun etkisinden midir bilmem, ondan sonra Rusya ile çatışmaktan uzak durdu.
İkinci Dünya Savaşı'nda tarafsız kaldı.
Sonrasında NATO'ya üye olmadı.
Krallarını koruyan Türklere de hatır göstermedi. Zaten kralları da göstermemişti.
İsveç'in Türkiye ile ilişkisi, Türkiye'de terörden arananları korumakla, Türkiye'nin terörle mücadelesini 'terörist hakları' diyebileceğiniz gerekçelerle kınamakla sınırlı tuttu.
En azından ağırlıkla böyle oldu bu.
(Belki Karl Bildt'in başbakanlık dönemini istisna tutabiliriz. Ama onun da ilişkileri düzeltmeye, geliştirmeye gücü yetmedi. Emeklilikten sonra epey bir günah çıkardı, Ankara'da el üstünde tutuldu.)
Aynı İsveç, bugün, Rusya Ukrayna'yı işgal operasyonu başlattıktan sonra, 'korunmak' için NATO'ya yöneldi.
Yani en azından 30'da bir oranında yine Türklerin korumasına sığındı.
NATO üyeliği için 30 ülke gibi Türkiye'nin de hükümet ve TBMM onayı gerekiyor.
Ama bugünkü İsveç liderleri de Demirbaş Şarl'dan farklı davranmıyor.
Hem oy istemek için geliyor hem 'oy vermezseniz, bizi destekleyen NATO uluları kızar' diye tehdit ediyor!
İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde'in, "Önemli üye devletlerin son derece güçlü desteğine sahibiz, bu ülkelerle iyi ilişkileri sürdürmek Türkiye'nin çıkarına olur" sözleri, Demirbaş Karl'ın yüzsüzlüğünden çok farklı değil.
Savunma Bakanı Peter Hultqvist de, heyetin temasları ile "Meselenin gerçekten ne ile ilgili olduğunu anlayabileceğiz" diyor.
Sanki, "meselenin PKK'lıların İsveç'te yuvalanması, İsveç'in para ve silah verdiği YPG'nin PKK uzantısı olduğu" hiç söylenmemiş, bu konudaki uluslararası raporlar bir yana, bizzat İsveç İstihbarat Örgütü tarafından tespit edilmemiş gibi!
Bu konuyu daha iki gün önce, ilk araştırmalarla elde edilecek kanıtlar olarak yazmıştım.
Hadi Demirbaş Şarl, savaş ve yüzsüzlükle sınandı, yaşı gençti.
Aradan yüz yıldan fazla zaman geçti.
İsveç, bu deneyime iki dünya savaşı daha ekledi.
Ama 'devlet aklı'nda bu deneyim yansımamış.
Türkiye'den beklentiye bakın:
Hem korumaya alacaksın hem seni Rusya ile karşı karşıya getirecek hem sana karşı terör örgütleriyle çalışmaya devam edecek!
Daha nasıl şımarık ve yüzsüz olunabilir?
Bu kafayla Ankara'ya gelmenin yararı olmaz.
İSVEÇ SAVUNMA BAKANI'NIN AKLI
İsveç Savunma Bakanı Hultqvist, PKK-YPG ilişkisini bilmesini gerektiren bir koltukta oturmasına rağmen, "Ankara'ya göndereceğimiz heyetin temasları ile meselenin gerçekten ne ile ilgili olduğunu anlayabileceğiz" dedi.
Anlamak için bir iki benzer notu ekleyeyim:
Alman resmi haber kanalı DW'nin bir analizinde, Ankara'nın İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğine onay vermesi, sadece "ABD'den yeni F-16'lar alabilme" karşılığına bağlandı.
Türkiye'nin "PKK'nın uzantılarının da terör örgütü sayılması, dolayısıyla artık PYD/YPG/SDG'ye destek verilmemesi" şartlarından söz edilmedi bile.
Finlandiya ve İsveç'te yayınlanan analizlere baktım.
Finlandiya Dış Politika Enstitüsü uzmanı Toni Alaranta ve Stockholm Üniversitesi Türkiye Araştırmaları uzmanı Paul Levin, Türkiye'nin, "enflasyonun arttığı ortamda dikkatleri başka yere çekmek, Batı'dan yeni taleplerde bulunmak, tavizler almak istediği" yorumunu yapmışlar.
Haklarını yemeyelim, Türkiye'nin, PKK, FETÖ ve diğer örgütlere desteklerin kesilmesini istediğini vurgulamışlar.
Ama bu meşru istekleri 'taviz' diye değerlendirmişler.
Amerikan Enterprise Enstitüsü'nden Elisabeth Braw ise daha sığ: "Erdoğan bunu F-35 almak için bir fırsat görüyor."
Hatırlayacaksınız, AKŞAM Washington/Beyaz Saray muhabiri Yavuz Atalay'ın haberiydi.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelensky, savaştan önce Washington'u ziyaret ettiğinde, ABD'liler kendisine Rusya'nın işgal ihtimalini anlatmış, Zelensky, buna karşı para ve silah desteği isteyince de onu "Rusya tehdidini gösterip kendilerine şantaj yapmakla" suçlamıştı.
Kafaları böyle çalışıyor.
Herkesin 'kabul' alabilmek için kendilerinin sunduğu basit çıkarlara 'tav' olabileceğine inanıyorlar.
İçgüdüsel olarak...
İsveçli Bakan, geçen yıl söylediği "Ben savunma bakanı olduğum sürece İsveç asla NATO üyesi olmayacak" demişti, bu sözünü yutmuş, "Geldiğimiz durum 'asla' kelimesini kullanmamamı öğretti" demiş.
Türkiye ile ilgili konuşurken 'içgüdüsel' yorumlar yapmamayı da öğrenmesi uzun sürmeyecek.
En azından hâlâ öğrenebiliyor.
İSVEÇ SANA SÖYLÜYORUM, ABD SEN ANLA
Akademisyen-yazar Hasan Basri Yalçın, Sabah'taki köşesinde, İsveç ve Finlandiya'nın NATO'ya katılımının, ABD tarafından "Rusya'yı kuşatmak" için değil, "AB'yi kontrol etmek" için olduğunu vurguladı.
"Türkiye'nin ise kendi stratejik hesapları var. NATO'ya katılmak isteyen ülkeler, özellikle İsveç, Türkiye'nin beklentilerini yerine getirmek durumunda" diye yazdı.
Türkiye'nin beklentileri, bu vesileyle Avrupa ve ABD medyasında artık daha ciddi tartışılıyor.
Nedir bunlar:
- Terör örgütü listesindeki PKK'nın Suriye ve başka ülkelerdeki uzantılarının terör örgütü olarak listelenmesi.
- İsveç'in terör örgütü militanlarıyla görüşmeyi, silah ve para yardımını kesmesi.
- Türkiye'ye yönelik savunma ürünleri ihracat yasaklarının kaldırılması.
Türkiye bugün 'İsveç' diyor ama aynı taleplerin en büyük muhatabı, terör örgütüne en büyük para ve silah desteğini veren, korumaya alan, Türkiye'ye ise ambargo ve yaptırım uygulayan ABD.
STOLTENBERG 'PKK-YPG' İLİŞKİSİNİ TARTIŞMAYA AÇABİLİR
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğini engelleme niyetinin olmadığını belirterek, "Türkiye'nin endişelerinin de çözüme kavuşturulacağından emin olduğunu" söyledi.
Bu endişelerin ne olduğu ve nasıl çözüme kavuşturulacağı belli.
Stoltenberg, kurumsal olarak liderlik sergileyebilir, NATO raporlarında yer alan "YPG, terör örgütü PKK'nın uzantısıdır" diyerek asıl yapılması gereken tartışmayı başlatabilir.