Bazı çevrelerin gerek siyaset, gerekse medya üzerinden bir kutuplaşma sayfası açarak “Artık bu kutuplaşma bitirilsin, normalleşelim” mesajları vermeleri elbette çok önemli. Ancak kimlerin gerçekten ne kadar kutuplaşmaya karşı olduğunu ya da normalleşme isteyip istemediğini anlayabilmek için şu ana kadar yaşadıklarımıza bakmakta yarar var.
2013 Mayıs’ından 30 Mart seçimlerine kadar geçen sürede demokrasimiz ve hukuk sistemimize karşı yapılan saldırıları dikkatle incelediğimizde kutuplaşma bağlamında ürkütücü ama aynı zamanda acımasız bir tablo ile karşı karşıya kaldığımızı görürüz.
Hem Gezi'de hem de 17-25 Aralık'ta doğrudan Tayyip Erdoğan'ı hedef alan öylesine galiz küfürler ve adeta ölümüne saldırılar yapıldı ki, bırakın kutuplaşmayı bu süreç toplumu ortadan çatlatabilirdi. Ama Türkiye bu vandalizm, kara propaganda, tape ve şantajlara rağmen demokrasisinin kalitesi ve Erdoğan liderliğinin kararlı duruşu sayesinde daha derin bir kutuplaşma uçurumuna düşmeden yoluna devam etmeyi başardı.
Peki bugün kutuplaşmadan şikayet edenlerin o günlerde ne yaptığını bilen var mı?
Hemen söyleyelim, Gezi'de seçilmiş iktidarı sokakta yıkmayı mubah sayan, Dolmabahçe'de başbakanlık ofisine saldıran eli molotoflu çiçek çocuklarına uluslararası operasyon medyasıyla birlikte övgüler düzen eski Türkiye’nin cunta bakiyesi kalemler ve vandalizme lojistik destek sunan patronlar o günlerde kutuplaşmadan hiç de şikayetçi değildiler.
Yine aynı çevreler 17-25 Aralık darbe girişimiyle Türk demokrasisi hançerlenirken, başbakandan cumhurbaşkanına kadar binlerce insan yasadışı yollarla dinlenip, mahremiyetler dikizlenirken kutuplaşmayı akıllarına bile getirmediler.
Dahası Erdoğan düşmanlığından beslenen medya-iş dünyası-siyaset üçgeni Pensilvanya merkezli bu hukuksuzluğun, darbe girişiminin arkasında durarak kutuplaşmanın dik alasını yaptı. Yaklaşık iki yıldır halkı aşağılayan, hakaret eden, başbakana küfreden ucuz çapulcu zihniyet karşısında susan, zaman zaman da alkışlayan çevreler "Haydi artık şu kutuplaşmayı bitirelim" diyerek yeni bir masal anlatmaya çalışıyorlar. Doğrusu bu masal bana hiç inandırıcı gelmiyor. Sanki oyun dışında kalmışların yeni bir manevrası gibi bir şey bu...
Eğer tıpkı 'eski Türkiye'de olduğu gibi iktidarı istedikleri gibi yönlendirebilselerdi, sınıfsal egolarını yeterince tatmin edebilselerdi kutuplaşma diye bir dertleri de olmayacaktı. Ama eski ezberleri bozuldu, oyun dışında kaldılar. 12 yılda yapılan 9 seçimde kelimenin tam anlamıyla vurgun yediler, psikolojileri bozuldu. Zaman zaman işi psikopata bağladılar olmadı, Gezi’de ve 17-25 Aralık’ta saldırı pozisyonuna geçtiler yine olmadı.
Şimdi yumuşama mesajları veriyorlar. Ama yine de geleneksel hallerinden vazgeçemiyorlar. Mesela geçtiğimiz cumartesi günü Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun gazetelerin yayın yönetmenleriyle yaptığı toplantının ardından özellikle ‘kutuplaşma’ vurgusu yapan bazı kalemler “Davutoğlu çok açık bir şekilde toplumdaki kutuplaşmadan rahatsız, bunu gidermek istiyor” şeklindeki ifadelerle zımnen de olsa Erdoğan dönemine atıfta bulunarak bir bakıma normalleşme beklentilerinin arkasına küçük hileler eklemeyi de ihmal etmiyorlar.
İşte esas sorunları bu; topluma bakışlarını kendi sınıfsal ve ideolojik aidiyetlerine indirgedikleri için dünyayı da, toplumu da kendilerinden ibaret sanıyorlar.
Oysa Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiği günün akşamında yaptığı konuşmada “77 milyona bir kez daha musafaha için elimi uzatıyorum” diyerek barış elini uzattığında Kemal Kılıçdaroğlu “Savaş dışında Erdoğan’la görüşmem” şeklinde karşılık vererek çok açık bir kutuplaşma adımı atmıştı. Ama o gün bu kalemler Kılıçdaroğlu’nun gerilim üreten söylemlerini kutuplaşma kapsamına almadılar. Çünkü onların hiçbir zaman kutuplaşma diye bir dertleri olmadı. Zihinlerindeki arızalardan kurtulamadıkları sürece hiçbir zaman inandırıcı olamayacaklar.
İşte dün TÜSİAD istişare toplantısında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan çok açık ve net bir şekilde “Türkiye'ye güç kaybettiren bütün o yapay gerilimleri geride bırakmak zorundayız. Zaman, yumrukları sıkma zamanı değil, tokalaşma zamanıdır” ifadeleriyle bir kez daha normalleşen yeni Türkiye’nin hedeflerini ortaya koydu. Bugünden itibaren kimlerin gerçekten normalleşme istediklerini, kimlerin kutuplaşmadan yana olduklarını hep birlikte göreceğiz…