Seçime ayarlı 17 Aralık operasyonu, her şeye rağmen tavrını milli iradeden yana koyanlarla devlet içinde cunta yapılanmalarına arka çıkan, bir şekilde şantaj ve kaset çetelerine bulaşmış olanların saflarını kesin bir şekilde netleştirdi.
Operasyon esas itibarıyla Tayyip Erdoğan'dan kurtulma hedefiyle yola çıktığı için, ipten kazıktan kurtulmuş "ikibuçuk liberal tayfa" da, Ergenekon artığı ulusalcılar da, iş dünyasının şişman kedileri de, cemaatin tepesindeki isimler de bir anda paralel cuntanın arkasında kuyruğa giriverdiler.
Düne kadar otoriterleşmeden, vesayet rejiminden şikâyet edenler ne hikmetse, bugün devlet içinde gizli bir güçten emir alan paralel cuntanın oluşturduğu korku imparatorluğunu görmezden geliyorlar.
Geçmişte günlerce "Özel yetkili" savcıların aleyhinde yazı yazan buçuk liberaller, şimdi toplumu ve siyaseti esir almaya çalışan yargı içindeki paralel yapının faziletlerini anlata anlata bitiremiyorlar. Öyle ki, Balyoz ve Şike davalarında olup bitenleri "Otonom yapının sorumluluğunda olan şüpheli deliller" olarak tanımlayanlar, şimdi kendilerini bile inkâr etme pahasına, sırf Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapmak için paralel cunta yalayıcılığı yapmakta bir beis görmüyorlar.
Zaman zaman insanın içinden "İyi ki 17 Aralık darbe girişimini yaşamışız" diyesi geliyor. Zira o günden itibaren bütün demokrat görünümlü ikibuçuk liberallerin, hizmete irtibatlı darbelerin faziletine inananların ve kendi ülkesinin kaybetmesini isteyebilecek kadar kıblesini şaşırmış işadamlarının maskelerinin sonuna kadar açıldığını net bir şekilde görmüş olduk.
Doğrusu çok da iyi oldu. Meşru olmayan bir güçten emir alan devlet içindeki paralel çete siyasi partileri, liderleri, işadamlarını, medya yöneticilerini, yazarları, bürokratları takip ediyor, haklarında şantaj dosyaları hazırlıyor. Ve yine 17 Aralık'ta öğreniyoruz ki milletin vergileriyle maaşlarını alan bazı polis şefleri ülkenin seçilmiş başbakanını evinden alarak kelepçe takmayı planlıyorlarmış.
Demokrasiyi yok etmek üzere yola çıkan bu karanlık yapıya bir kez olsun "otoriter" diyemeyen ikibuçuk liberaller ve patronlar kulübü TÜSİAD, bu korku imparatorluğuna karşı adım atan siyasi iktidarı "otoriter" ve tehlikeli bulmaktan çekinmiyor.
Daha da vahim olanı, AK Parti iktidarı döneminde servetlerine servet katan başta TÜSİAD olmak üzere bu hastalıklı zihniyet, paralel cuntayla birlikte bütün dünyada Türkiye'yi karalamak için kampanya düzenleyebiliyor.
Doğrusu hiç şaşırmadık, kuruluşundan bu yana bir kez olsun millet iradesinin yanında olmamış ve bütün darbe dönemlerinde cuntacılara selam durmuş olan TÜSİAD, şimdi de tıynetine uygun olarak demokrasi suikastçılarıyla birlikte yine 'yıkım ittifakı'nda başrol oynuyor.
Düşünebiliyor musunuz, TÜSİAD Başkanı, "Böyle bir ülkeye küresel sermaye gelmez" diyerek paralel çeteye yalakalık yapıyor. Bu nasıl bir şuursuzluk halidir ki, ülkedeki istikrar sayesinde güç ve sermaye biriktiren patronlar kulübü kendi ülkesinin kaybetmesine oynayabilecek kadar tehlikeli bir akıl tutulması yaşayabiliyor…
Kimse kusura bakmasın, siyasi iradeyi yok etmek üzere yola çıkan devlet içindeki derin paralel yapıyı koruyup kollayan TÜSİAD, cemaat, liberal azınlık ve siyasetin yolunu şaşıran CHP suçüstü yakalanmıştır. Millet bu zihniyetin Avrupa'da Türkiye aleyhine çalıştığını, çözüm sürecine düşman olduğunu, Türkiye'nin istikrarına ve ekonomisine kumpas kuran karanlık güçlere taşeronluk yaptığını artık çok iyi görüyor.