Başbakan Binali Yıldırım’ın dediği gibi, Ortadoğu’da en son ihtiyaç olan şey yeni bir krizdi. Zaten yeteri kadar ciddi sorunlar ve kan deryasının içinde boğulan bu talihsiz coğrafyanın yeni bir krizin altından kalkması kolay olmayacaktı.
Ancak bu kriz Katar’a yönelik ambargo ile başlatılmış oldu.
Bugün dünyada pek çok sorunlu bölge var. Ama Allah korusun bir Üçüncü Dünya Savaşı’nı tetikleyecek üç fay hattı öne çıkıyor. Ortadoğu, Ukrayna ve Güney Pasifik hattı.
Üç bölgede de ABD ve Rusya ana oyuncular olarak öne çıkıyorlar.
Temel mesele, ekonomik kaynaklar üzerinde hâkimiyet kurulması olarak tezahür ediyor. İki büyük savaş sonrası kurulan dünya düzeni artık ayakta duramıyor. Büyük devletlerde bu durumun yarattığı tedirginlik var. Önümüzdeki 30 yıl içinde G7 bloğundaki altı ülkenin sıralamadan düşeceği öngörülüyor.
Temel ittifaklar bozulduğu için, somut olaylar bazında bir ülke ile ittifak yapan diğer bir ülke, bir başka somut olayda karşı karşıya gelebiliyor. Herkes kendi başının çaresine bakma telaşında. Bu arada ABD’nin artık öngörülemez bir ülke olması her konuyu daha da yakıcı hale getiriyor.
Uluslararası sistemde hem atalet, hem de çözülme söz konusu. Sorunlar bu yüzden birikiyor ve ürettiği basınç bir dünya savaşını tetikleyebilecek sürüklenmeye yol açıyor. Tam da bu zayıflık yüzünden, terör örgütleri hesaplaşmanın ucuz yolu olarak meşrulaşıyor. Ortak bir terör tanımı zaten yokken, şimdi de “iyi terör, kötü terör örgütü” sınıflandırması ortaya çıkmış durumda.
ABD, Obama sonrası Trump dönemiyle birçok konuda 180 derece tavır değiştirirken, AB ülkelerinde düşük kalibreli, çözüm üretemeyen, popülist liderler gittikçe merkez siyasetin gözden düşmesine ve aşırılıkçıların güçlenmesine yol açıyorlar. AB’nin kaderinden kurtulmak isteyen Birleşik Krallık’ta son seçimlerde, Brexit’i güçlü/hızlı şekilde uygulayabilecek bir hükümet ümidi boş çıktı. Theresa May, erken seçim restini kaybetti.
Ancak, tüm bu semptomların asıl nedeni hâlâ konuşulmuyor. Asıl sorun dünyaya hâkim olan zihniyette. Ülkelerde darbe yaparak, mezhep ve etnik savaşlar çıkartarak, terör örgütleri ile vekâlet savaşları vererek hâkimiyet kurma mantığı dünyayı bir felakete sürüklüyor. Dünya dikensiz bir gül bahçesi olmadı ve olmayacak. Ancak, rekabetin daha makul bir çerçevede yaşanması için ortak bir akla ve yeni bir dünya hukukuna ihtiyaç var.
En kötüsü ise, bunun mümkün olmadığına inanılmasında. Yani daha adil bir paylaşım ve daha insani bir uluslararası sistem fikri, hayalci, romantik bulunuyor. Liberalizm, kapitalizm ve sosyalizmin, emperyalizmin koltuk değnekleri olduğu anlaşıldığından beri, insanlık yeni bir düşüncenin eksikliğini hissediyor ve umutsuzluğa kapılıyor.
Ambalajı ne kadar değişirse değişsin, sömürgecilik zihniyeti terk edilmedikçe, dünya toptan bir mahvoluş riskini büyüterek ilerleyecek. Son süreçlere damga vuran, ambalaja bile riayet etmeyen pervasızlık da, aslında güçsüzlüğün, paniğin ve şaşkınlığın bir ifadesi.