“Kötülüğün dünyanın her yerinde pusuya yattığı bir dönemde, uzun zamandır müttefikimiz olan ABD’nin Türkiye’ye karşı attığı tek taraflı adımlar sadece ABD’nin çıkarlarına ve güvenliğine zarar verir. Çok geç olmadan, Washington ilişkilerimizin asimetrik olabileceği yanlış düşüncesini bir kenara bırakmalı ve Türkiye’nin alternatiflere sahip olduğunu kabul etmelidir. Bu tek taraflılık ve saygısızlık trendini tersine çeviremezlerse yeni dost ve müttefikler aramaya başlayacağız. ABD, Türkiye’nin egemenliğine saygı duymaya başlayıp, milletimizin karşı karşıya olduğu tehlikeleri anladığını ispatlayamazsa ortaklığımız riske girebilir. Türkiye zaman belirledi ve ABD dinlemezse bir kez daha kendi göbeğini kendi kesecek.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın The New York Times’da yayımlanan makalesi, işlerin pek de Başkan Trump’ın istediği gibi gitmeyeceğini ortaya koyuyor. “Stratejik ortağına” (Bu tanım çoğumuza epeydir gülünç geliyor) son bir kez uyararak bu aptallıklardan vazgeçmesi için şans veriyor.
Başkan Trump’ın seçildiğinden beri uluslararası ilişkilerin dar ve karmaşık koridorlarına bir filin zücaciye dükkanına dalmasına benzer girdiği doğru; ama mesele Trump’tan evvel, Soğuk Savaş’ın bitmesi ve 11 Eylül saldırısı ile başlamıştı. Başkan Erdoğan’ın bahsettiği “Tek taraflılık” yoluna Bush doktrini ile girilmişti. Tarihçi Tony Judt 16 yıl önce şöyle açıklıyordu durumu:
“Öngörülebilir geri adımlar atmak artık Amerikan politikasının rengi olmuştur, yabancıların her türlü görüşüne, küstahça tahammülsüz yaklaşır. Bush yönetimiyle destekçilerinin tek taraflı amentüsüne göre, Soğuk Savaş sona ermiş, toz bulutu artık dağılmıştır.
Bizler kim olduğumuzu biliriz, ne istediğimizi biliriz. Dış politika ulusal çıkarlar için yapılır. Ulusal çıkarlara hizmet etmenin yolu, güç kullanımından geçer.
Güç, silah ve onu kullanma iradesi demektir, biz ikisine de sahibiz. Köşe yazarı Charles Krauthammer’ın 2001 yılındaki sözleriyle: ‘Yeni tek taraflılık anlayışı Amerika’nın gücünü pekiştirmeyi amaçlar ve kendinden menkul küresel hedefler uğruna bunu utanmazca devreye sokar:’” (The New York Review of Books, 2002.)
ABD, 2. Dünya Savaşı’nda bile uzak kıtasında kendini çok güvende hissetmişti. Maalesef bu güvenlik hissi 11 Eylül korkunç saldırıları ile son buldu. Böylelikle Amerikan kamuoyunu her türlü sert gücü kullanmak için ikna etmek daha kolay hale geldi.
Oysa devletlerin gücü ordularından ziyade yumuşak gücünde ortaya çıkar. Bunu tamamen bertaraf ettiğinizde ise, dünyanın geri kalanının karşınızda birleştiğine tahmin ettiğinizden çok daha yakın bir zamanda tanık olabilirsiniz. Bunu sadece ben değil, Joseph Nye gibi birçok ABD’li söylüyor.
ABD böyle tehlikeli bir yola çoktan girdi. Maalesef Obama başta olmak üzere demokratlar ciddi bir fırsatı kaçırdılar. Güç sarhoşluğu gerçekleri görmenizi engeller; ayıldığınızda ise muhtemelen dünya bambaşka bir yer haline gelmiştir.