Belçikalı bir avukat arkadaşıma Avrupa Birliği’nin son durumu hakkında ne düşündüğünü sordum. Şu cevabı verdi: ‘Ben çocukken AB ile ilgili o kadar parlak vaatler yapılıyordu ki ne olacak diye merakla beklemeye başlamıştım, yaş kemale erdi pek değişen bir şey yok, Avrupa Avrupa diye diye bir ömür geçti, benim durumum babamınkinden oldukça kötü.’ Arkadaşım devam etti: ‘Tıpkı Brüksel’de hiç bitmeyen yol inşaatları gibi. Birinci Dünya Savaşı’nda siper kazıp siper doldurmaya alışmışız, belediye çalışmalarıyla bunu sürdürüyoruz.’ Böyle dikiş tutmayan konular vardır. AB gibi, Filistin sorunu gibi, Batı ülkelerindeki kronik işsizlik gibi. AB’ye ortaklık sürecinden hiç bahsetmeyelim, ucu açıktı kapalıydı derken artık müzelik oldu. Bizde 60 yıldır süren bir ‘yavru vatan Kıbrıs’ sorunu vardır. Bir de Ermeni sorunu bulunur ki adına serbest söylemle ‘tehcir ’, resmi söylemle ‘1915 olayları’ denir. Her yıl nisan ayı yaklaşınca bazı mahfillerde bir kımıldanma olur. Cevval yazarlar kalemlerini bilemeye başlar. ‘Bu 22 Nisan yıldönümünde durum çok kötü, üstelik Yahudi lobisi de bize karşı, derhal bir şeyler yapmalıyız yoksa ABD Başkanı kongreden şunu geçirecek, bunu geçirecek.’ Onlara ‘peki ne yapmalıyız’ sorusunu sorarsanız cevapları hazırdır. ‘ABD ne isterse vermeliyiz.’ Eski Türkiye’de böylelerine ‘büyük dış politika uzmanı’ denilmekteydi.
Bana bütün bunları bazı Kürtlerin attığı ‘bıji Serok Obama’ sloganı hatırlattı. Buna benzer bir sloganı daha önce Afganistan’da duymuştum. Müslümanlar 1992’de, ABD yardımıyla ülkede iktidarı ele geçirdiklerinde ‘yaşasın Amerika’ diye bağırıyorlardı. ABD’yi Afganistan’ın büyük bir dostu olarak görüyorlardı. Ne dost ama zavallı Afgan halkının başına gelmeyen kalmadı. Seveni vardır, sevmeyeni vardır ama rahmetli İsmet Paşa’nın güzel bir sözü iyi bilinir: ‘Büyük devletlerle ilişki kurmak, ayı ile yatağa girmeye benzer.’ Yıl 2014,İslam dünyasının, Ortadoğu’nun, ABD’nin eski dostlarının durumu ortadayken, Obama’nın yine de kendisine ‘bıji Serok’ diye bağıran birilerini bulabilmesine şapka çıkarmak gerek.
ABD’nin dünya politikasındaki serüvenleri sanki Hollywood filmleri gibi, hatta Yeşilçam’ı aratmayacak cinsten. Bir iki sahnesi görülünce filmin devamını tahmin etmek zor olmuyor. Oğlan kızla kavga mı etti, 30 saniye sonra kız pavyon şarkıcısı olmuş bir batakhanede müzikholde gibi konser verir. Oğlanla kız bir orman gezintisi yaparken ansızın yağmur mu bastırır, iki dakika sonra nur topu gibi üç yaşında görünümlü bir tosuncuk doğar. İşte ‘bıji Serok Obama’ sloganından üç gün sonra nur topu gibi bir önerinin ortaya atılması da böyledir : ‘ABD barış sürecinde aracı olsun’.
Ancak Hollywood filmlerinde mutlaka bir mutlu son vardır. Amerika’nın katıldığı savaşlarda ise mutlu son ne kelime savaşın sonu bile gelmez. 1979 yılında başlayan Afganistan Savaşı 35 yıldır bitmemiştir, ucu hâlâ açıktır. O tarihlerde ABD Pakistan sınırında irtibat büroları açmıştı. Bu bürolara gelen dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlar ABD uzmanları tarafından askeri üs anlamına gelen ‘al-Qaeda al-Askariya’da eğitiliyor ve savaşa gönderiliyordu. Meşhur örgütün adı bile oradan çıkmadır. Kefenlerine bürünüp savaşa gittiler ama ABD ile ittifak yapma gafletiyle kendilerine de, ülkelerine de zarar verdiler ve İslam’a en büyük darbeyi vurdular. Bugün ‘bıji’ diyenlerin kulağına küpe olsun.
Ne Afgan komünist hükümeti, ne de Rusya masumdu, ama ABD ve Batı medyası o dönem dünyada korkunç bir propaganda kampanyası başlatmıştı. Sovyetler ve müttefikleri ‘kötülük imparatorluğu’ idi. Onlara göre her demokratın, vicdan sahibinin ve de her Müslüman’ın görevi ABD ile birlikte bu kötülük imparatorluğuna karşı savaşmaktı. Sonraki kötülük imparatorluğu bizzat El Kaide oldu, bugün de IŞİD’dir. ABD hep birbirine benzer Hollywood filmleri gibi şimdi yeni ve daha da korkunç, hepimizin ilgiyle izleyeceği ama pek de farklı olmayan bir ‘terör örgütü’ hazırlıyor: ‘Horasan’. Herhalde bunlar kelle kesmiyor, döner bıçağı kullanır gibi verevine gidiyorlar.
Onlarda bu feraset, bizde bu beyin oldukça daha da çok görürüz bu filmleri.