Ezberler bozuluyor. Kim derdi ki Suriye rejimi kendi ülkesini ABD’ye bombalatacak? ABD uçaklarının ülkesinin semalarında dolaşmasına rıza gösterecek. Ve yine kim derdi ki ABD kontrolündeki Irak, kendi topraklarının İran tarafından bombalanmasını talep edecek?
ABD Savunma Bakanlığı sözcüsü General John Kirby, İran uçaklarının Irak’ın Diyala bölgesini bombaladığını doğrulamış, Brüksel’de sorulara cevap veren Dışişleri Bakanı Kerry ise ‘ne yalanlarım, ne doğrularım’ dediği bu gelişmeyi olumlu gördüğünü ifade etmiştir. Anlaşılan o ki, İran sokaklarında duymaya alışık olduğumuz « Marg bar Amrika » (Amerika’ya ölüm) sloganları artık geçmişte kalmıştır.
İran medyası, ülkenin özel kuvvetleri Kudüs Ordusu’nun ‘terörizme karşı’ Irak halkı ile omuz omuza savaştığından söz etmektedir. Kasım Süleymani adlı gizli komutanın Irak’taki ‘kahramanlıkları’ anlatılmaktadır. Tek tek cepheler örnek verilerek İran olmasaydı Irak’ın asla IŞİD’le başa çıkamayacağından dem vurulmaktadır. İran, Irak’a sadece silah ve savaşçı göndermekle kalmamış, Irak hükümetinin emrine (muhtemelen pilotlarıyla birlikte) Soukhoï SU-25 uçakları tahsis etmiştir.
İran’ın IŞİD konusundaki hassasiyetini anlamak mümkündür. İran nüfusunun yüzde 10’unu oluşturan Sünniler arasında rejime karşı tepkiler artmaktadır. IŞİD, Irak’ta da Sünnilerin haklı taleplerinden kaynaklanan tepkiler sayesinde güçlenmiştir. Anti demokratik rejimler ve çeşitli ülkelerdeki totaliter veya aşiretçi Kürt yönetim ve örgütleri isyanın kendi halklarına yayılmasından korkmaktadır. Ancak, İran-ABD yakınlaşmasının tek nedeni IŞİD değildir. İran başta Yemen olmak üzere Afganistan, Pakistan ve başka ülkelerde de ABD ile paralel politikalar izlemektedir. Ayrıca, İran’ın nükleer projesiyle ilgili görüşmelerin geçtiğimiz günlerde üçüncü kez uzatılması dikkat çekicidir. Her seferinde İran’dan kesin tarih isteyen ABD, bunu fazla zorlanmadan kabul etmiştir.
Bir dönem İslam dünyası liderliği iddiasında olan İran, bugün örneğin İran’ın resmi haber ajansında Suudi Arabistan’ı ABD’ye şikâyet edilebilecek konuma girmiştir. Suudi yönetiminin petrol fiyatlarını düşürmesi İran’ın İRNA ajansına göre ABD’ye karşı bir savaş ilanıdır. ABD’nin ağır yatırımlarla elde ettiği kayaç ve kum petrolü, Suudilerin düşük fiyat politikasıyla ekonomik değerini yitirmiştir. İran, petrol fiyatlarının düşmesi konusunda kuşkusuz ABD’nin ekonomik kayıplarıyla değil, kendi ekonomik sıkıntılarıyla ilgilidir. ABD en fazlası bir sektörde büyük zarar eder ve petrol projeleri suya düşer. Ama petrolden başka bir gelir kaynağı olmayan İran, yüksek petrol fiyatlarıyla dahi ekonomik sıkıntı içindeyken fiyatların düşmesiyle büyük bir krize sürüklenebilir. İşte bunun için İran medyası can havliyle yayınlar yapmakta ve ABD’den ‘ilişkilerin normalleşmesini’ talep etmektedir. Görünen o ki, bu talep de yavaş yavaş karşılanmaya başlanmıştır. Ambargo hafifletilmekte ve kalkmasından bile söz edilmektedir. Ama ambargo kalkana kadar İran ekonomisi ayakta kalabilir mi bilinmez. İran–ABD yakınlaşmasının başka bir sonucu da, sadece Irak ve Suriye’de mezhep baskısından bunalmış olan Sünni kesimlerin değil, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin de buna tepki göstermeleridir. Yıllardır anti Amerikancılık politikasıyla kendi kamuoyunu oyalayan mollaların bu yakınlaşmayı İranlılara nasıl izah edeceği de ayrı bir sorundur.
İran’ın yalpalamalarından da görüldüğü gibi bölgede tutarlı ve ilkeli bir politika boş söylemler ve hamasetle değil, içerde korkuları bulunmayan, dışarıda da güç dengelerinden çok halkların kalbini kazanmayı hedefleyen demokratik bir rejimle sağlanır. Yıllardır Suriye’nin, İran’ın anti emperyalizminden söz eden ulusalcı ve sözde milliyetçi çevreler bölgemizde ve dünyamızda hak ve adalet isteyen bir odak arıyorlarsa Ankara’ya baksınlar. Dünya hegemonyası ve statükonun taraftarları ne kadar sabote ederlerse etsin, daha adil yeni bir dünya isteyenler Türkiye etrafında toplanacaktır.