1
Bu saatten sonra Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı kaçınılmazdır, alternatifsizdir.
Daha öncede söylemişti. Afyon’da yapılan son istişare toplantısının basına kapalı bölümlerinden dışarıya sızdığına göre Tayyip Erdoğan bir kez daha”ben cumhurbaşkanı olursam yasaların verdiği bütün hakları kullanırım” demiştir. Bunun anlamı fiilen ‘başkan’lık yapacağı ve her kademede özellikle yürütmenin işleyişine müdahil olacağıdır.
İşte bu açıklamalardan sonra Erdoğan kendisi için cumhurbaşkanlığını mecburi hale getirmiştir.
Çünkü, ahlaken kişi kendi için istediğini başkaları içinde istemek mecburiyetindedir. Yani Başbakan’ın bu açıklamalarından sonra kim cumhurbaşkanı olursa olsun Erdoğan’ın işaret ettiği bütün hakları kullanma meşruiyetine sahip olacaktır.
On iki yıllık karizmatik bir başbakanlıktan sonra Erdoğan bundan sonra kendi tanımını yaptığı bir cumhurbaşkanının başbakanı olarak çalışamaz. Bu saatten sonra Erdoğan için iki seçenek kalmıştır. Ya cumhurbaşkanı olacak ya da siyaseti bırakacaktır.
Bu gelişmeler ışığında cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra oluşacak tablo Türkiye siyasetinin teammüllerine göre karışık, karmaşık ve kaotik bir tablodur.
Ancak inancım odur ki Türkiye bu tablodan da yeni, güncel, zamanın ruhuna uygun bir çıkış yolu bulacaktır.
Toplum zaten AK Parti iktidarında yeniliklere ve açılımlara alışmıştır.
Eski Türkiye’ye ait olgular tedricen yerini yeni gerçekliklere bırakmıştır.
Bu sefer de olacak olan odur.
2
Tayyip Erdoğan’ın en tipik karekteristik özelliklerinden birisininde her halukarda sözlerinin arkasında durması olduğununun bütün Türkiye yakınen şahididir.
‘Üç dönem’ kuralı bunun en açık örneğidir.
Erdoğan, Afyon İstişare Toplantısı’nın açılışında yaptığı konuşmada “12 yılda ne yaptıysak değerli arkadaşlar, beraber yaptık. Bir tek isimle değil, AK Parti çatısı altında dava şuuruyla, ülkemize, milletimize, insanlığa eser ve hizmetler ürettik. 12 yıldır elde edilen başarıları ve zaferleri kendi nezdinden, kendi isminden menkul bilen her kim varsa hatırlatmak isterim ki Allah’tan başka zafer sahibi yoktur.(...) Gönül rahatlığıyla söylemeliyim ki bundan sonra da bu dava kişilere bağlı olmaksızın hor, öksüz ve garip kalmayacaktır.”
Kesinlikle inanıyorum ki Erdoğan bundan önce olduğu gibi bu sözlerine de sadık kalacaktır. Cumhurbaşkanlığı bizatihi yalnızlık makamı olsa da Erdoğan Türkiye’yi yalnız başına yönetmeye kalkmayacaktır. ‘Ben’ değil ‘biz’ diyecektir.
‘Biz’ dendiğinde ise, öncelikle ‘biz’in öne çıkmış şahsiyetlerine düşen ‘biz’in varlığını devam ettirebilmesi için ‘biz’in hukukunun korunması gerekir.
Kurumsal olarak ‘biz’in hukukunun korunmadığı durumlarda ‘biz’i oluşturan her birey köksüzleşir, bencilleşir ve hukuksuzluğun içine düşer. Bu nedenle Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığından sonra özellikle ‘başbakanlık’ makamının saygınlığı kalmayacağına ve hukukunun korunamayacağına dair çıkarsamalar, yorumlar, tahliller ve tesbitler yersizdir, gereksizdir.
Erdoğan cumhurbaşkanı olduğunda yetkilerini kullanacaktır eyvallah ama bunu yaparken herkesten önce Erdoğan, başbakanın hukukuna riayet edecek ve başbakanı itibarsızlaştıracak hiçbir müdahalede bulunmayacaktır.
Bu yeni bir durumdur.
Yeni durumda roller yeniden tanımlanacak, aktörler de yeni tanıma göre görevlerini ifa edeceklerdir. Belki başlangıçta terazinin kefeleri inip çıkacaktır ama sonunda denge sağlanacaktır.
3
Muradım şu. Erdoğan’dan sonra AK Parti Genel Başkanlığına ve Başbakanlığa adı geçen muhtemel isimler bağlamında (başta Abdullah Gül olmak üzere) sürdürülen ‘emanetçi’ gibi küçük düşürücü tanımlamalara itibar edilmemelidir. 12 yıl olduğu gibi yeni durumda da AK Parti Cumhurbaşkanı ile, Başbakan ve diğer unsurları ile parti bütünlüğü içinde Türkiye ve insanlık için yeni eserler ve değerler üretmeye devam edecektir.
Dönüp dolaşıp söylediğim gibi, Türkiye’nin en az iki dönem daha AK Parti iktidarına ihtiyacı vardır. Aslolan hiçbir AK Partili’nin, hiçbir fitneye pirim vermeden bu idrak ve şuurla yoluna devam etmesidir.