Kur'an, bazen insan ruhunda 'okyanus hissi' uyandırıyor. Sonsuzluğu çağrıştıran dalgalar, insana evrendeki yerini hatırlatarak, kendi varlığı ile ilgili üst seviyede bir bilinç kazandırıyor. Böylesi anlarda adeta insanın gözü açılıyor; daha önce hiç görmediği muhteşem güzellikler bir bir ortaya çıkmaya başlıyor. Bu süreçte, bazen tarihe yolculuk da gözükebiliyor... 'Okyanus hissi'nin peşine düşelim, biraz nefes alalım, ne dersiniz!...
Mayıs ayının ilk günleri... Gerede Esentepe'de tarihe tanıklık eden devasa çam ağaçları, dipdiri bir yeşillik ve henüz insan ciğerine değmemiş oksijen... Sabah güneşinin ilk ışıkları ile kristalleşen çiğ taneleri adeta varlık-yokluk sınırında yürümeyi mümkün kılıyor. Ya sessizce dirilen tabiata ne demeli!... Kardelenler, mor menekşeler, dağ gülleri, çam dallarının arasından sızmayı başaran güneşin tabiatı nasıl değiştirip dönüştürebileceğinin kanıtı gibi... Topraktaki tohum çatlayabilmek için neme ve ısıya muhtaç, yani güneş ve su olmadan hayat olmuyor...
HORASAN ERENLERİNDEN
Esentepe'nin en güzel yerlerinden birinde Ramazan Dede diye Horasan Erenlerinden olduğu söylenen bir zat yatıyor. Etrafında isimsiz birkaç mezar daha var. İnsan bazen böylesi güzel yerlerdeki mezarları görünce, orada yatanlara imrenmeden edemiyor... Onun yanı başına, kimin aklına esti ise, apartmanların altına sıkıştırılmış yer altı camilerinin tersi gibi iğreti duran bir cami kondurmuşlar... Yattığı yerde Ramazan Dede'ye de namaz kıldırmak isteyen bir zihniyetin kokusu geliyor. Sanki kimseye zararı dokunmasın dercesine mezarın etrafı demir bir kafesle çevrilmiş... Bağrımı yükselen güneşe verip, bir çiğ damlasının oluşturduğu denizde tarihin derinliklerine doğru yelken açtım. Yesevi Dervişinin feryatları ile irkildim. Önce, cami ve mezarın üstündeki beton yığını ve çirkin demirler gözümün önünde eridi yok oldu. Sadece yarım asır öncesine doğru yürümekle, doğal olmayan pek çok şeyden arınmış oldu orası. Yeryüzünün mescit olmasının ne anlama geldiğini anladım. Sere serpe büyüyen devasa çam ağaçların gölgesinde, Ramazan Dede'yi koynunda saklayan mütevazı bir mezar çıktı ortaya. Meğer oranın adı, daha önce, 'Ramazan Dede Mesire Yeri' imiş... Hangi akla uyup yer adlarını değiştirirler ki... Türkler gelirken, Orta Asya'daki yer isimlerini de Anadolu'ya taşımışlar. Varlıklara isim verme, insan olmanın ilk basamağıdır. Bir yere verilen isim, hem oranın tarihi ile ilgili bir sembol haline gelir, hem de orada yaşayanların tarihini içinde büyütür.
TOPRAK İNSANI EŞİTLER
Topraktan yaratılan insan, insan olmayı başarabilirse, yine toprakta var olmaya devam eder. Toprak insanı, hem başlangıçta, hem de bitişte eşitler. Yeniden diriliş de, yine toprakta olacak... Ramazan Dede, öldükten sonra da, toprağa hayat vermeye devam etmiş; o muhteşem çamların hayatta kalmasına yardımcı olmuş. Yaratıcılığın kolayca görülebilmesinin yollarından birisi de, bir toprak parçasının 'toprak' olma vasfını yitirmeden güzelleşmesini sağlamaktır. İnsana, 'Adem'in yaratıldığı toprak bu toprak olmalı' dedirtecek bir yer, gerçekten güzeldir. Baharda uç veren kardelenler, mor menekşeler, dağ gülleri yeniden dirilişin, hatta varoluşun sembolleri olabilir.
Kuş sesleri nasıl da mükemmelleştiriyor doğal ortamı! ... Evrende var olan her şey, kendi lisanı ile Allah'ı anıyor, varoluşun bestesini seslendiriyor... Kiraz ve erik ağaçları yeni çiçek açmış. İnsanın genzini yakan güzel kokuları taşıyan rüzgar, insanı apayrı dünyalara sürüklüyor. Hakikaten diriliş böyle bir şey olmalı...
Var olmak, varlığının farkında olmak sürekli genişleyen evreni kafatasının içine hapsetmek gibi bir şey... İnsan bazen, varlık-yokluk çizgisini aştığı gibi bir hisse kapılabiliyor... Tanrısal rahmetin tatlı esintisi, insanı kendine getiriyor. 'Okyanus hissi' de bu olsa gerek... Önemli olan zemini kaybetmemek... Toprak esas itibariyle ayağımızı basabileceğimiz bir yer olduğu için özel bir önem ve anlama sahip... Varlık olmadan bilgi olmaz. Fizik olmadan metafizik olmaz.
Çiğ damlasından oluşan ummanda kara göründü, yolculuğun sonuna geldik. Tarihe tanıklık eden asırlık çamlar, göğe merdiven kurmak isteyenlerin hayal dünyasını genişletmesine yardımcı olsa da, insanı gerçekçi olmaya davet ediyor. Muhtemelen dallarına yağan karı taşıyamamış olmalı ki, devasa çamlardan birisi boylu boyunca uzanmış diğer ağaçların arasına... Onun yattığı yer 'musalla taşı' gibi göründü gözüme... 'İnsanoğlu taş olur, baş yarar; / Taşı taş üstüne kor yapar; / Bir yandan da durmadan yıkar. / Bir gün uzanır boylu boyunca musalla taşına, / Yine bir taş dikilir başına. / İşte bu taştır insanoğlundan baki, / Üstünde bir tarih, bir Fatiha ve bir hüvelbaki'