İslam'ın doğuşuyla, güneşin her sabah yeniden doğuşu arasında hep benzerlikler olduğunu düşünmüşümdür. Güneş, her sabah yeniden, yepyeni bir güneş olarak doğar. Önce tanyeri aydınlığın ilk müjdesini verir. Muhteşem bir renk cümbüşü, uykunun izlerini silmek isteyen serin seher yeliyle birlikte insanı, varoluşun sınırlarına doğru taşır... 'Güneşi bir ışık kaynağı, ayı da bir nur/ ışığı yansıtıcı olarak yaratan Allah'tır. Yılların hesabını bilmeniz için aya, yörüngesinde konaklar belirleyen O'dur. Bilin ki Allah bütün bunları sadece yüce bir amacı gerçekleştirmek üzere yaratmıştır. O, ayetlerini/ varlığının ve kudretinin delillerini ayrıntılı olarak açıklamaktadır; fakat bunu anlayacak olanlar ancak bilgi sahibi olanlardır.' (10/5)
HIRA'DA SIRRA ERMEK
Kur'an, pek çok surede insanın dikkatini göklere ve yere çeker, bunların bir 'amaç' doğrultusunda yaratıldığını (114/19, 21/16), insanın istifadesine sunulduğunu (45/13) belirtir. 'Tanrısal Yaratma'nın ne anlama geldiğini anlamak için gerçekten de, göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünmek gerekmektedir. 'Hiç şüphe yok ki, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, uzayıp kısalmasında; Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde, O'nun varlığına ve kudretine işaret eden deliller vardır; fakat bunu ilahi yasaları düşünenler ve sorumluluk bilinci taşıyanlar anlar.' (10/6)
Hz. İbrahim'in Tanrı'yı arayış serüveninde, yıldızların (6/76), ayın (6/77) ve doğmakta olan güneşin (6/78) özel bir yeri vardır. Hz. İbrahim sonunda şöyle der: 'Ben yüzümü batıl inançlardan arınmış olarak gökleri ve yeri Yaratan'a çevirdim ve bilin ki ben asla Tanrı'ya ortak koşanlardan biri değilim.' (6/79) Hz. Muhammed de, Hıra mağarasında, varoluşun sırlarını çözmeye, göklerin ve yerin yaratılışını anlamaya çalışırken, kim bilir kaç kere güneşin doğuşunu izlemiştir.
BİLDİĞİN KADAR ÖZGÜRSÜN
Bazen gökyüzünde unutulmaz olaylara şahit oluruz. Güneşin doğuşu, zirvelerden bir başka şekilde görünür insanın gözüne... Bazen, bir elinizle ayı, bir elinizle güneşi tutacak gibi bir hisse kapılırsınız, yüksek tepelerin doruk noktalarında... İşte böylesi anlarda Hz. Muhammed'in 'bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz, ben yine de bu davadan vazgeçemem' dediğini duyar gibi olursunuz. Hz. Muhammed, ilk vahyi alır: 'Ey Peygamber! Seni yaratan Rabbinin adıyla oku! Rabbin insanı bir kan pıhtısından/ yumurta hücresinden yarattı. Oku! Çünkü Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O insana kalemle yazma yeteneği vermiş, ona bilmediklerini öğretmiştir.' (96/1-5) Böylece insanlık tarihinde yeni bir akış başlar. Bu ayetlerle birlikte, İslam'ın temeli bilgi ile atılmış olur. Bilgi, değiştirici, dönüştürücü bir güce sahiptir. İnsan bildiği kadar özgür olur. Hz. Muhammed bu yüzden akıl ve özgürlük peygamberidir.
Hz. Muhammed, Allah katından almış olduğu vahyi insanlara ulaştırmaya başlar. O zamanki koşullarda Müslüman olmak, bile bile güçlükleri, sıkıntıları göğüslemek anlamına gelmektedir. İslam, gerçekten de bir nur gibi insanların dünyalarını aydınlatmaya başlar. Tan yeri ağarmaya başlamıştır. Bu durum, varlıklarını karanlıklara borçlu olanları rahatsız eder. Peygamberimizin amcası Ebu Talib'e gelirler ve derler ki: Söyle Muhammed'e, ne istiyorsa kendisine verelim. Yeter ki, bu davadan, insanları Tevhid'e, Allah'ın var ve bir olduğu gerçeğine inanmaya davetten vazgeçsin. İşte bunun üzerine Hz. Muhammed, 'Bir elime ayı, bir elime güneşi verseler, yine de bu davadan vazgeçemem' sözlerini söylemiştir.
UYARICI OLARAK GÖREVİ
Hz. Muhammed, insanları düşünmeye, anlamaya, ibret almaya, kısaca, gerçekleri görmeye davet eder. Onun insanlardan beklediği tek şey, 'Dileyen kimsenin Rabbine giden yola girmesidir' (25/57) Yüce Allah, onu bir müjdeci ve uyarıcı olarak göndermiştir. O, insanları Kur'an'la uyarmaktadır. O, gerçekten bir güneş gibi aydınlatmakta, aklın önündeki engelleri tek tek ortadan kaldırmaktadır. Ancak, insanlar, onu anlamaya çalışacakları yerde, onu susturmanın yollarını aramaktadırlar.
TIPKI BİR KANDİL GİBİ
Yüce Allah Hz. Muhammed'i 'şahit', 'uyarıcı' ve 'müjdeci' olarak göndermiştir (33/45). O, 'Allah'ın izniyle Allah'a çağıran ve ışık saçan bir kandil' (33/46) gibidir. Hz. Muhammed'in, bir peygamber olarak sahip olduğu özgüven, yüklendiği görevin ağırlığından, üst seviyede bilincinden, Yüce Yaratıcı'ya olan inancından ve O'nun desteğinden gelmektedir. Yüce Allah Hz. Muhammed'e şöyle seslenmektedir: 'Ey Peygamber! Sen inkarcılara, 'gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı istifadenize sunan mimdir?' diye sorsan, kesinlikle 'Allah'tır' derler. O halde, bütün bunları bile bile, O'nu bırakıp nasıl başka varlıklara yöneliyor, O'na ortak koşabiliyorlar!' (29/61).
Hz. Muhammed, yüklendiği görevin ağırlığının farkındaydı. Sorumluluk bilinci ve sadece Allah'tan gelene uyma, Hz. Peygamber'i, sadece Allah'a güvenme noktasına taşımıştır. Çünkü insanın insanca yaşayabilmesi için gerekli olan yüksek güven kültürünün kök hücreleri Allah'ın güvenilip dayanılacak yegane Yaratıcı olduğuna inanmakla hayat bulabilmektedir. Nitekim Yüce Allah, Hz. Peygamber'in 'yalnızca Allah'a güven'mesini istemektedir. (33/3)
Hz. Muhammed, göklerin ve yerin yaratılış amacını çok iyi kavramış, Tevhid'le özgüveni yakalamış ve bir kandil gibi insanların yolunu aydınlatmıştır ve aydınlatmaya devam etmektedir. www.hasanonat.net