Hepsi bu topraklarda yarattığımız mucizelerdir. Peki bu inanılması güç eğitim hamlemizin gerçek kahramanı kimdir? Devrimin Çoban Yıldızı'nı tanımak ister misiniz?
AdI Mustafa Necati. 1894 yılında İzmir'de doğdu. Babası Darendeli Halit Bey, annesi Naciye Hanım'dı. İlk tahsilini İzmir'de hukuk eğitimini İstanbul'da tamamladı. Yeniden İzmir'e döndüğünde 1. Dünya Savaşı patlamıştı. Savaş yıllarında hem avukatlık, hem öğretmenlik hem de dönemin bütün aydınları gibi gazetecilik yaptı.
İzmir Türk Ocağı'na kaydoldu. Futbola olan ilgisiyle Altay'ın kurucuları arasında yer aldı. İzmir'in işgali onunda yaşamında bir kırılma anı oldu. Balıkesir'e geçti ve Kuva-yı Milliye saflarına katıldı. Balıkesir de bir grup arkadaşıyla çıkarttıkları gazetenin ismi anlamlıydı. 'İzmir'e Doğru'
İLK MECLİSTE BAKAN OLDU
Mustafa Necati, milli mücadelenin kazanılmasının ardından ilk mecliste milletvekilliği koltuğuna oturdu. Birinci dönem Saruhan milletvekilliği, ikinci dönem ise İzmir milletvekilliği yaptı.
1923 yılında bakanlık koltuğuyla da tanıştı. İmar İskan ve Mübadele Bakanlığı yaptı. Kısa süren bu görevden sonra 1924 yılında bu kez Adalet Bakanlığı koltuğuna oturdu. Adalet Bakanıyken de eğitimin ve öğretmenlerin sorunlarıyla ilgilenmekten geri durmadı. Türk Muallimler Birliği'nin Genel Başkanlığı'na seçildi.
ATATÜRK BELİRLEDİ
Mustafa Kemal, bu ele avuca sığmayan devrimcinin artık yeni yerini belirlemişti. Milli eğitim bakanı.
İşte Mustafa Necati'nin asıl büyük atılımı bu bakanlıkta oldu. Bir eğitim ordusu yaratmak ve onların aydınlatacağı kuşakları kazanmak için kolları sıvadı.
Neler mi yaptı?
Milli Eğitim Kanunu çıkarttı. İlk ve ortaöğretimi parasızlaştırdı. Köy enstitülerinin öncülü sayılan köy öğretmen okullarını açtı.
Pedagojik formasyon eğitimi için öğretmen adaylarını yurtdışına yolladı. Okuma yazma seferberliği ilan etti, yeni alfabenin yerleşmesi için millet mektepleri kurdurdu. Köy köy kasaba kasaba gezdi ve eğitim seferberliği başlattı.
HER KÖYE BİR OKUL
Mustafa Necati'nin en büyük hayali her köye bir okul yapılmasıydı. Bunun için amansız bir savaşa girişti. Bir meclis konuşmasında bakın neler söyledi.
'Bir gün Büyük Millet Meclisi karşısında, herhangi bir milli eğitim bakanı zorunlu öğrenim çağında bulunan çocuklarımızın hepsini okutmakta olduğunu ve her köyde okul ve öğretmen bulunduğunu söylemek mutluluğuna kavuşursa, o zaman cumhuriyet, ilköğretimde çizmiş olduğu hedefe ulaşmış olacaktır.'
Gazi Öğretmen Okulu'nun kuruluş hazırlıkları yapılıyordu. Acil paraya ihtiyaç vardı. Mustafa Necati, maliye bakanına büyük bir heyecanla açacağı okuldan bahsetti. Bakan Abdülhalik Renda ise bütçenin uygun olmadığını uygun bir dille anlattı. Mustafa Necati'nin bu durumu kabul etmesi mümkün değildi.
'Ben maarif vekiliyim, vazifem mektep açmaktır; yapamazsam ayrılırım, yapabilen gelir. Siz maliye vekilisiniz; vazifeniz buna para bulmaktır; bulamazsanız, siz ayrılırsınız, bulabilen gelir.'
Kendini eğitime adamış bu hızlı devrimcinin adı artık Ankara'da belliydi. 'Devrim'in Çoban Yıldızı'
Atatürk de ondan geri kalmıyordu. Bir Van gezisinde ona talimat vermişti. 'Bak bakalım Van'a üniversite yapabilir miyiz?' Yolu olmayan elektriğin girmediği Van'a üniversite yapılabilir mi bunu araştırıyorlardı. Mustafa Necati için öğretmenlik en yüce meslekti. Onları gözleri gibi korumalıydılar. Valiye telgraf çekip talimat veriyordu. 'Bir öğretmen göreve başlamak üzere kentinize geliyor. Lütfen karşılayınız!' Bir gün Erzincan'ın Kemah İlçesi Ihtık Bucağı öğretmeni Seyfi Bey hakkında bir şikayet dosyası önüne geldi. İçişleri Bakanlığı'ndan gelen dosyaya göre Seyfi öğretmen, köy halkını devlete karşı kışkırtıyordu. Bunda elbetteki köy imamı Zeki Bey'in de rolü vardı. İş kısa sürede dallanıp budaklandı. Önce bucak müdürüne, ardından kaymakama, derken valiye kadar gitti. Vali de gereğinin yapılması için dosyayı İçişleri Bakanlığı'na yolladı.
ÖĞRETMENİNE SAHİP ÇIKTI
İçişleri Bakanlığı'nın havale ettiği dosya Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati'nin önüne geldi. Mustafa Necati dosyayı tam 15 gün inceledi. Öğretmenine büyük bir haksızlık yapıldığını tespit etti. Ve İçişleri Bakanı'na aynen şu notu geçti. 'Adı geçen öğretmenime bir daha böyle haksız davranışlarda bulundukları takdirde ilin mülki idare amirlerini (Valiyi) görevden almanızı rica ederim.'
Bitmedi. Bir de Seyfi öğretmene şu yazıyı yazdı. 'Hakkınızda tutulan dosya bakanlığımıza gelmiş olup dosyanız, İçişleri Bakanlığı'na ekteki yazı ile iade edilmiştir. Davranışlarınızı bu duruma göre düzenlemenizi ve gereğini rica eder, gözlerinizden öperim. Mustafa Necati' Öğretmeni için kabinedeki bir bakan arkadaşını ve valiyi karşısına almaya hazır bir Milli Eğitim Bakanı... Öğretmenine yazdığı notta onun gözlerinden öpen bir eğitim savaşçısı...
İnanması zor değil mi?
Evet zor ama doğru. Bu ülke bir Mustafa Necati yetiştirdi.
ÖZEL YAŞAMINI UNUTTU
Mustafa Necati bu devrimlerle dolu Milli Eğitim Bakanlığı görevini ancak 4 yıl yapabildi. Özel yaşamını tümden ihmal etmişti.
Aynı zamanda amcasının kızı olan büyük aşkı Halide Nusret Zorlutuna'yla evlenmesi bir türlü mümkün olmadı. İki kez nişanlandılar ama evlenemediler. Halide Hanım'ın tabiriyle 'O cumhuriyetle nikahlanmıştı zaten.' Mustafa Necati arkadaş sohbetinde bu durumu şöyle itiraf etti. 'Onunla demokrasi ve özgürlük anlayışlarımız uymuyor.'
Bu denli idealist ve devrimlere inanmış bir aydındı Mustafa Necati. 'Acele devrimci' Mustafa Necati, ölümünde de acele davrandı. Bir yılbaşı gecesi henüz daha 35 yaşındayken apandisiti patladı ve yaşama veda etti. Kuruluşunda büyük emek harcadığı Millet Mektepleri'nin aynı gün yapılacak olan açılışını göremedi.
Ailesi kendinden sonra Uğural soyadını aldı. www.twitter.com/gurkanhacir
Hocam değil, öğretmenim!
Bugün eğer Anadolu'nun bozkırında aydınlık üç kişiye rastlıyorsanız, onun payı vardır. Bugün tüm imkansızlıklara rağmen eğitim için çırpınan bir öğretmen görüyorsanız, onun talebesidir. Bugün halen inançlı bir milli eğitim ordumuz varsa bu onun eseridir.
Rauf İnan!..
Bingöl'de dünyaya geldi. Doğduğu köyde okul yoktu. Okula gidebilmek için kilometrelerce yürümek zorundaydı. Tek şansı babasının memur olmasıydı. Önce Bingöl ve Birecik' te okudu. Ardından babasıyla beraber gittiği Urfa'da sultaniye kaydoldu. Ardından İstanbul Muallim Mektebi'ne yazıldı. İstanbul'a ilk kez 26 yaşında ayak bastığında denizi de ilk kez görüyordu.
Cumhuriyetle birlikte başlayan eğitim hamlesi onu da heyecanlandırmıştı. İlkokul müfettişliği kurslarına katıldı. Kursu verenlerden bir isim, daha sonraları hayatına yön verecek kişiydi. İsmail Hakkı Tonguç! Tonguç, bu genç ve atak öğretmeninin yurtdışında eğitimini geliştirmesini istedi. Pedagojik formasyon için Viyana'ya gönderildi. Rauf Bey Viyana'ya bir de Paris ekledi. Ülkeye döndüğünde eğitim savaşının neferi olmaya hazırdı.
İNAN'IN HASANOĞLAN'I
'Bitki yetiştiriyoruz, hayvan büyütüyoruz peki ya insan? İnsana neden bu kadar hoyrat davranıyoruz. Onun eğitimiyle neden bu kadar az ilgileniyoruz' diyordu hep...
İnan'ın asıl büyük başarısı Hasanoğlan Köy Enstitüsü oldu. İsmail Hakkı Tonguç tarafından okul müdürlüğüne atandı. Hasanoğlan'ı tam bir eğitim yuvası yaptı. Öğrencilerine sınırsız özgürlük tanıdı. Öğretmenleriyle tartışmaktan geri durmayan özgüvenli bir öğrenci kuşağı yarattı. Okula kaydolan köy çocuklarının birçoğu çatalı ilk kez okulda gördü. Yere serili olmayan yatakla okul yatakhanesinde tanıştı. Çok değil birkaç yıl sonra aynı çocuklar, keman çaldı, 'Gogol'u sahneye koydu. Her yıl okudukları klasiklere onlarcasını eklediler. Köy enstitüleri nasıl ki Türk milli eğitiminin gözbebeğiyse, Hasanoğlan da köy enstitüleri'nin gözbebeğiydi.
YARIM KALMIŞ RÜYA
Hasanoğlan'ın 'mucize çocukları' Rauf'un talebeleriydi.
Rauf İnan artık bugün neredeyse ilkokullara kadar inen 'Hocam' hitabına karşıydı. Ona göre hocalık dinsel eğitimin bir hitabıydı. Öğrencilerini hep uyarırdı. Hocam yok öğretmenim!..
Aradan 60 yıl geçmesine karşın, bugün Anadolu'da halen birer ışık kümesi gibi duruyor köy enstitüleri.
Bakınız... Türkiye'nin dört bir yanına açılmış enstitülerin bulunduğu ilçelerde halen ilericiliğin izlerini görürsünüz. '68 kuşağının kabına sığmayan eylemcilerinin birçoğu köy enstitülü bir babanın çocuğudur.
Evet 85 yılda sağlık sorunumuzu çözemedik, yolsuzluğa, soyguna dur diyemedik.
Evet doğru belki birçok meselenin üstesinden gelemedik. Ama bugün yarım kalmış bir rüya da olsa, hepimiz gururla savunabiliriz.
Bu cumhuriyet mucizeyi başardı. 'Köy enstitülerini' kurdu. Bunda Rauf İnan gibi idealist 'öğretmenerimiz'in payı büyüktü.