1
Başka türlü izahı mümkün değil;
Bu hal bir hastalıktır,
Hem de sari bir hastalık…
2
En güncel ve çarpıcı olanından başlarsak;
Bir kadının eski kocası tarafından, üstelikte kızının gözleri önünde öldürülmesi hadisesine karşılık bütün Türkiye ayağa kalktı haklı olarak.
Ancak bu arada bir mesele atlandı gibi;
Ben izlemedim; ama anlatılanlardan ve yapılanlardan anlaşılıyor ki söz konusu cinayetin bir videosu mevcut.
Yani, bir insan başka bir insanı öldürürken, üstelikte bunu alenen yaparken, olaya şahit olanlardan en azından birisi en hafifinden dehşete kapılmak yerine soğukkanlılıkla işlenen cinayeti görüntülemekle uğraşabiliyor ve sonra da bunu ‘sosyal medya’da servis ediyor.
Dehşet bir şey.
Hangi makulat içinde mütalaa edebiliriz bu durumu?
İkinci örneğimiz ise; Silahlı Kuvvetlerin teröristlere yönelik olarak icra ettiği ‘kıran’ operasyonuyla ilgili.
Haber kanallarından birisi bu operasyonla ilgili bir haber yapmış.
“Bunda ne var, savaş her zaman gazetecilerin ilgi alanındadır ve gazetecilikte en itibarlı ödüller savaş muhabirlerine verilir…” diyebilirsiniz.
Ancak buradaki öyle değil.
Söz konusu haberde, ne haberi yapan muhabir ‘savaş gazeteciliği’ yapıyor, ne de haber bizi operasyon hakkında bilgilendiriyor.
Her şey bağırıyor sanki; emir-komuta içinde askerlere talimat verilmiş onlarda talimat çerçevesinde mikrofona konuşuyor, kameraya görüntü veriyor.
Yani amaç kamuoyunu bilgilendirmek değil.
Amaç bir görüntü elde etmek…
3
Hani, denmiş ya!
‘Tüfek icat oldu mertlik bozuldu’ diye.
O hesap, telefonların aynı zamanda fotoğraf makinası olmasıyla beraber ne fotoğrafçılık kaldı ne de gazetecilik/muhabirlik.
Şimdi herkes fotoğrafçı, herkes yönetmen ve de herkes aktör.
En azından kendi kendinin yönetmeni, kendinin aktörü.
Kimse onunla ilgilenmese dahi kişi kendi filmini çekiyor ve piyasaya (sosyal medyaya) arz ediyor.
Öyle ki; şimdilerde neredeyse bütün turistik seyahatler yeni mekanlar keşfetmek, yeni insanlarla tanışmak gibi makul ve mantıklı gerekçelerle yapılmıyor.
Bütün mesele o söz konusu yerlerde görüntü çekebilmek.
Bir de, günümüz siyaset kampanyalarının olmazsa olmazı haline gelmiş ‘fotoğraf çektirmek’.
Hangi görüşten , hangi partiden olursa olsun herkesin isteği ve talebi siyasilerle fotoğraf çektirmek.
O kişinin siyasi programı ne imiş, vizyonu ne kadarmış, nasıl bir geçmişe sahip, hangi bagajla malul vs. bunlar ikincil meseleler. Birinci mesele fotoğraf.
O kadar ki çoğu siyasetçi de ‘halkı memnun etmek’ adına bu talebe uygun davranarak siyasetin seviyesizleşmesine hizmet etmekten geri durmuyor.
Şimdi bir kez daha sormak gerekmiyor mu?
Bu hastalık değil de nedir?