WASHINGTON
Suriye rejimi ve muhalefetini bir araya getirmesi planlanan 2. Cenevre toplantısı 22 Ocak’ta yapılacak. Toplantıdan üç yıldır devam eden sivil savaşın seyrini değiştirecek bir gelişme beklemek gerçekçi değil. Geçen yılın mayıs ayında, tüm dünya Cenevre’de düzenlenecek ikinci toplantıyı konuşurken, ‘Suriye’de siyasi çözüm mümkün mü?’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Bu yazıdan dokuz ay sonra durum daha da karmaşık, barış ihtimali çok daha uzak. Mayıs yazımda şunları söylemiştim:
‘Askeri olarak mevzi kazandığı, Rusya ve İran’ın Esad rejimine askeri ve diplomatik desteği sürdürdüğü ve Batı’nın Suriye muhalefetine olan güvensizliğini sık sık dillendirdiği bir dönemde Esad’ın, içinde kendisinin olmadığı bir formüle evet demesini beklemek gerçekçi değil. Aynı şekilde Suriye muhalefetinin de içinde Esad olan bir formülü kabul etmesi şu noktada mümkün değil.
Meseleyi karmaşıklaştıran bir diğer faktör yerel ve uluslararası güçler arasında Esad’dan sonra nasıl bir Suriye istendiğine dair bir mutabakatın olmaması. Esad’dan sonra Suriye azınlıklara bölgesel özerklik veren federal bir devlet mi olacak yoksa Sünnilerin kontrolünde üniter bir devlet mi? Azınlıklara Lübnan’da olduğu gibi yasal koruma sağlanabilecek mi, ordunun bu süreçte rolü ne olacak? Kendi içinde bölünmüş Suriye muhalefeti bu sorulara tatmin edici cevaplar veremediği sürece azınlıklar Esad sonrası Suriye’den korkmaya ve rejimin arkasında durmaya devam edecekler. Aynı bölünmüşlük uluslararası camianın da Suriye politikasını karmaşıklaştırıyor. Katar’ın, İran’ın, Rusya’nın, Suudi Arabistan’ın, İsrail’in, Türkiye’nin, Amerika ve Avrupa’nın Esad sonrası Suriye için ortak bir vizyon oluşturması ne kadar mümkün? Oysa bu ortak vizyon Suriye’de kalıcı bir siyasi çözüm için şart. Lübnan’da 15 yıl süren sivil savaşın ne zaman bittiğini ve siyasi çözümün ne zaman mümkün olduğunu düşünelim. Savaşan taraflar karşı tarafı askeri olarak alt etmenin mümkün olmadığını anladığında ve hem yerel, hem bölgesel, hem de uluslararası güçlerin ortak bir Lübnan vizyonunda mutabakata vardığında. Suriye’de ne muhalifler, ne rejim, ne bölgesel ne de bölge dışı aktörler henüz o noktada.’
Dokuz ay sonrasındaki tabloya bakalım. Yukarıdaki dinamikler hâlâ mevcut ve meseleyi daha da çetrefilleştiren birkaç yeni dinamik de var. Bugün Suriye muhalefeti kendi içinde daha da bölünmüş durumda. Artık bölünme sadece İslamcı ve Batı destekli ılımlı muhalefet arasında değil. İslamcılar, hatta radikal İslamcılar da kendi içlerinde bölünmüşler. Yani Suriye muhalefeti sadece rejime karşı bir savaş yürütmüyor, birçok yeni cephe var ve savaşın daha çetini o cephelerde birbirleri arasında yaşanıyor.
Dış aktörler de benzer durumda. Esad karşıtı cephe’de kırılmalar var. Suudiler İran açılımı yüzünden ve pasif Suriye politikası yüzünden Obama’ya kızgın ve Suriye’de Washington’dan bağımsız hareket ediyorlar. Suudi-Katar işbirliği daha zayıf. Mısır darbesinden sonra gelen yönetimin Suriye politikası Müslüman Kardeşler’inki gibi muhalefet yanlısı değil. Bir de tüm bunların üstüne son haftalarda anaakım medyada çıkan "Avrupa ülkelerinin istihbarat örgütleri Suriye’de savaşan Avrupalı 'cihatçılar' endişeli ve Esad ile görüşmeler yapıyor" haberlerini ekleyin. Mevcut tablo şu: Esad artık sadece içerde askeri başarılar kazanmakla kalmıyor, Batı’nın El Kaide korkusu yüzünden Batı’nın muhatap aldığı ve böylece meşrulaştırdığı bir aktöre dönüşüyor. El Kaide’nin güçlenmesi Esad’ı Batı’nın gözünde kabul edilebilir bir alternatif yapıyor. Bu şartlarda Cenevre II’den savaşın seyrini değiştirecek bir gelişme beklemek mümkün mü?