2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefini gerçekleştirmek bugünkü üretim anlayışıyla mümkün değil. Yeni pazarlar yaratılıyor, daha çok ihracat yapılıyor ama sonuçta yapılan ihracatın ağırlığı 90 milyon ton, 500 milyar dolar ihracat için 270 milyon tonluk mal göndermek gerekiyor ki, bu artış eşyanın tabiatına aykırı.
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan “İhracatçı firmaların MR’ını çektik” diyor. Kılcal damarlar, hastalıklı bölgeler gün gibi ortaya çıkmış.
114 bin 443 firma araştırmaya dahil edilmiş.
Öncelikle genel hatlarını aktarayım:
Araştırmanın net sonucu şu: Türkiye fiyat bazlı değil, kalite bazlı rekabete geçmeli. Fiyat bazlı rekabette malın fiyatını düşürmenin sonu yok. Bugün Uzakdoğu ülkeleri rakip, yarın öbür gün Afrika, Güney Amerika ülkeleri rakip olacak.
GSYH’de sanayinin payı, Türkiye’yi büyütecek seviyede değil. Olmazsa olmaz, yüksek katma değerli, markalı üretim.
Üretim, teknolojiye uzak duruyor
Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan sayesinde ekonomi dünyasında gündeme oturdu: Türkiye’nin ihracatının kilogram fiyatı 1.58 dolar. Almanya’nın 4.1 dolar, Japonya’nın 3.5 dolar, Güney Kore’nin 3 dolar.
1.5 doları en az 3-4 dolara çıkarmak gerekiyor. Peki nasıl çıkarılacak?
Burada ‘Hamallığı bırakalım. Yükte hafif pahada ağır ihracat yapalım’ sözü karşılık buluyor. Türkiye teknolojik dönüşümü yapmak zorunda. Maalesef ki imalat sanayiinde ileri teknolojik üretimin payı yüzde 3.9.
İhracat birim fiyatı nasıl artacak?
İhracatın birim fiyatını artırmak yani hamallıktan kurtulmak için Türkiye ileri teknolojik üretime geçmek zorunda. Bunun dışında katma değeri yükseltecek üretime geçmek zorunda. Ne var ki, burada da karne kötü:
Son 10 yılda ihracat yapan 115 bin firmanın yüzde 72’si katma değer unsurlarından hiçbirine sahip değil.
İhracat yapan firmaların sadece yüzde 2’si ar-ge, yüzde 7’si tasarım yapmış.
Yatırım değil maliyet
Devlet diyor ki, yüksek teknolojiye dayalı üretim yap, katma değeri yüksek üretim yap, ar-ge yap, ben seni destekleyeyim. Kaynak var. Sorun öncelikle zihinsel dönüşümde. Türk işletmelerinin büyük bir bölümü ar-ge, ür-ge, marka, tasarım, patent gibi konuları FUZULİ görüyor. Bunlara yapılan harcamaları bir yatırım değil, maliyet kalemi olarak algılıyor.
Yol zahmetli ama ödül de büyük
Çağlayan, özel sektörün kolay yolu her zaman tercih ettiğine vurgu yapıyor. Az maliyetli üretim cazip görülüyor. Oysa rakamlar da ortada: Türkiye’nin en nitelikli ürünlerinin üretildiği ‘teknopark’larda üretim yapan firmaların ihracat birim fiyatı 124.5 dolar.
Patent başvurusu olan firmaların ileri teknolojili üretim yapması halinde fark yüzde 736’ya yükseliyor.
Yalnızca tasarım yapan firmaların ihracat birim fiyatı 2.6 dolar (1.58 dolar olan Türkiye ortalamasının iki katı.)
Ar-ge ile tasarımı bir araya getiren firmalar yüzde 19 daha sofistike ürün üretiyor.
Elbette bir zahmetli yol da marka yaratmak. Yine burada üzücü tablo karşımızda: Türkiye’nin ilk 100 markasının değeri sadece 31 milyar dolar. Dünyanın en değerli ilk 500 markası arasında Türk yok.