Bu köşede defalarca yazdım. Örneklerini belgeleriyle ortaya koydum. Fethullah Gülen denilen adam ne dediyse tersini yaptı. Yalanın, riyanın ve takiyenin zirvesine çıktı. Hep sağ gösterip sol vurdu.
Peki, Selahattin Demirtaş farklı mı? O kadar çok birbirlerine benziyorlar ki! Sanki aynı tornadan çıkmış gibiler. Al birini, vur ötekine.
Hatırlayın! Ne demişti Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında? Türkiye Partisi olacaklarını söylemişti. Birlik ve beraberlik nutukları atmıştı. Hep “kardeşlikten” bahsetmişti…
Sonra:
Bütün bu söylemlerinin altına dinamit koydu. Türkiye’nin değil, terör örgütünün partisi oldu. Onlarla omuz omuza verip, birlik ve beraberliğimizi torpillemeye çalıştı. Hep Kandil ve PKK’nın sözcüsü gibi hareket etti.
Normal, ortada şaşırılacak bir durum yok. Hepsi aynı yerden beslenip, yönlendiriliyorlar. Biri Pensilvanya’da onlarla birlikte çalışıyor. Diğeri PYD adı altında Suriye’de onlarla omuz omuza çarpışıyor. Her ikisi de aynı üst aklın taşeronu. Bu ülkenin insanından değil, batıdan, Okyanus ötesinden medet umuyorlar. Yerli de milli de değiller.
Yok birbirlerinden farkları! Al birini vur ötekine.
Ne insan hakları tanıyorlar, ne de demokrasi. Biri milletin silahını kullanarak, milli iradeyi esir almak istedi; darbe yaptı. Diğeri de yıllardır batılı destekçilerinin verdiği silahlarla bu milleti vuruyor.
FETÖ başaramadı, acısını PKK çıkarmaya, milleti cezalandırmaya çalışıyor…
Çok ilginç gelişmeler yaşadık biz. Biliyorsunuz, 15 Temmuz darbe girişimi sırasında PKK saldırıları bıçak gibi kesildi. Bunlar, uzun süre sessiz kaldılar. Oysa, asıl o günlerde şartlar son derece müsaitti, vurabilirlerdi.
Yapmadılar, görevi FETÖ’ye devrettiler!
Darbe girişimi başarısız olunca, PKK’da bir hareketlenme başladı. Murat Karayılan ve Cemil Bayık, Kandil’den açıklamalar yaptı. Hepimizin gözü önünde düğmeye bastılar. Ardından beklediğimiz şekilde Diyarbakır, Van ve Elazığ saldırıları geldi.
Adeta, başarısız darbe girişiminin acısını çıkarmaya çalışıyorlar!
Saldırılar, askerden çok emniyet güçlerine yönelmiş durumda. PKK, darbe girişiminin bastırılmasında etkili olan emniyet güçlerine, “Sen misin bunu yapan” der gibi.
Çünkü, bunların efendileri aynı!
Başlangıçta farklı kulvarlarda yürüyorlardı. Son eylemlerle tarz olarak birbirlerine iyice yaklaştılar. Her ikisi de kanla beslenir oldu.
Yaşananlar, bunların arkalarındaki üst aklın içine girdiği hırsı göstermesi açısından son derece önemli. Biri, Ankara ve İstanbul’da halkın üzerine ateş açtı. Diğeri, doğuda emniyet güçleri ile birlikte sivil halkı katlediyor.
Doğal olarak, bunlara yönelik halk desteği dip yapmış durumda. Her iki örgüte de duyulan nefret dalga dalga büyüyor. Bunu görmüyorlar mı, görüyorlar elbette. Buna rağmen, saldırılarını artırarak devam ettiriyorlar. Durum bu olunca, onlarla ilgili “hak düşmanı” algısı giderek daha da pekişiyor. Normal şartlarda olmaması gerekeni yapıyorlar, adeta intihar ediyorlar. Çünkü, iradeleri başkalarının elinde. Belli ki üst akıl “saldır” diyor, bu taşeronları “daha” diye sıkıştırıyor.
Var mı bütün bu yaşadıklarımızın başka bir izahı?
15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ ile ilgili büyük bir mücadele başladı. İyi gidiyor, tavizsiz bir şekilde devam ediyor…
Yeter mi, yetmez.
Bizim problemimiz sadece FETÖ değil ki! İşte PKK’nın yaptıkları ortada: Cinayetlerine devam ediyor. Elazığ gibi huzur adası olan ve belli hassasiyetleri bulunan bir ilimizi hedef alarak, gerilimler ve çatışmalar ortaya çıkarmaya çalışıyor.
Biri bırakıyor, devreye bir diğeri giriyor.
O yüzden diyorum ki, aynı kararlılıkla PKK’nın ve destekçilerinin de üzerine gitmek lazım. Devletin içinde ve siyaset müessesesinde ne kadar yandaşı varsa kazımak, yok etmek zorundayız.
Hazır, Olağanüstü Hal de ilan edilmiş durumda.
Çok bir şey yapmaya gerek yok aslında. Bugün bize ayar vermeye çalışan batılı ülkeler nasıl davranıyorlarsa, onu yapmamız yeter de artar bile! “Tek vatan, tek millet, tek bayrak” diyorsak eğer, başlayan mücadeleyi sonuca götürmek zorundayız.