“Çekildiler, çekilmediler” tartışmalarına KCK Başkanı Cemil Bayık, “Gerillayı durduruyoruz” diyerek noktayı koydu.
Normal, ortada yadırganacak bir durum yok.
PKK, “çözüm sürecine” başından beri inanmadı. Önce Duran Kalkan, “kimse çekilme meraklısı değil” dedi. Sonra Murat Karayılan “çekilmenin zorluklarından” bahsetti. “Taban istemiyor, ikna edilmeli” türünden açıklamalar yapıldı. Süreç devam ederken peş peşe tehditler savruldu.
Başbakan Erdoğan da kısa bir süre önce “çekilmediklerini” ve sınırlarımızı terk edenlerin yüzde 20 civarında olduğunu ilan etti.
“Çekilmeyen” PKK’lıların ne yaptığına gelince…
Aradan geçen süre içinde hep “çözümü” baltalamaya uğraştı. Toplumu tahrik etmek istercesine “şehitlikler” açtı. Belli bölgelerde sözde “polis güçleri” oluşturdu. Bu güçlerle yol kesip kontroller yaptı. Bazıları örgüt içi infazlarda hayatını kaybeden militanların kemiklerini topraktan çıkarıp gösteriler düzenledi. Jandarma karakollarına saldırdı. Toplumu aldatmak için “işte çekilenler” diye aynı fotoğrafları evirip çevirip medyaya dağıttı.
Kendi ölülerini bile öylesine istismar etti ki, “şehitlik” adını verdiği yerlerin altını “silah deposu” haline getirdi.
Alabildiğine bir tahrik siyaseti güttü…
Devleti “acz içine düşmüş” gibi göstermeye çalıştı. İstedi ki, güvenlik güçleri silaha davransın, süreç noktalansın. Ama olmadı, kimse bu oyuna gelmedi.
Şimdi de yeni bir taktik geliştirdi. Cemil Bayık, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni suçlayıp, “Devlet savaşmak istiyor. Kendimizi savunacağız. Gerillayı durdurduk” açıklamasını yaptı.
***
PKK bu süreç içinde durmadı, silahlarını susturmadı. “İç temizlik harekâtına” girişti. “Barıştan” bahsederken barış isteyenleri hedef aldı. Örgütten ayrılarak demokratik mücadele yolunu seçtiklerini açıklayan isimlere yöneldi. Son olarak Kuzey Irak’ta, Yurtsever Demokrat Parti (PWD) mensuplarını yok etmek istedi.
Ama olmadı, başaramadı.
Kandil’den verilen katliam emrini hayata geçirmek isteyen PKK militanları yakalandı. Osman Öcalan, Nizamettin Taş ve Ekrem Dersimi ile çevrelerinde yer alan isimler suikasttan kurtuldu.
PKK’ya karşı olan ve “barışçı mücadeleyi” benimseyen 73 Kürt de Barzani’ye bir mektup yazdı:
“Artık, PKK’nın ölçü tanımaz saldırganlığına karşı önleyici bir tavır alın. Bölgenizdeki insanları koruyun.”
Mektubun ekinde ise, Kani Yılmaz ve Sabri Tori’nin bombalı saldırı sonucu hayatını kaybettiği, Sipan Rojhilat’ın Mahmur-Musul yolunda kaçırılarak öldürüldüğü, Kemal Şahin’in Süleymaniye-Kerkük yolu üzerinde bir kampta katledildiği ve Hikmet Fidan’ın PKK tarafından öldürüldüğü notu yer aldı.
***
PKK’nın tarihi bu tür eylemlerle dolu. Hep kendisi gibi düşünmeyenlere, Öcalan’dan farklı bir tavır sergileyenlere ve “barış” diyenlere yöneldi.
Onlarla savaştı, onları katletti.
Bugün, Kemal Burkay, Orhan Miroğlu ve İbrahim Güçlü gibi bazı isimler gerçekleri dillendiriyorlar; ama dinleyen kim?
PKK şiddetinin ve vahşetinin üzerine sürekli perde çekiliyor. Terörle insanlar konuşamaz hale getiriliyor. Gerçekler genellikle altüst ediliyor.
En çok da bizim basındaki belli başlı bazı kalemler bunu yapıyor!
***
PKK bir terör örgütü ve “çözüm süreci” boyunca izlediği strateji ortada. Bölge insanının huzuru, refahı ve barış gibi kavramlar umurunda bile değil.
O silahla sonuç almaya alışmış, bugün de aynı tavrı devam ettirmek istiyor.
Şimdi de Suriye’ye müdahale öncesi yeni bir taktik uyguluyor. Yine kan üzerine strateji geliştiriyor. Bu taktik oyuna gelmemek lazım!