Geçtiğimiz hafta NATO Liderler Zirvesi, İran ve Ermenistan seçimleri, Şuşa Beyannamesi, Afganistan'a Asker gönderilmesi gibi bölge jeopolitiğinin geleceği açısından çok önemi gelişmeler yaşandı. Bunlarla birlikte yurt içinde İzmir ve Diyarbakır-Hani'de parti binalarına yapılan saldırılar gündemin en önemli maddeleri oldu. Ayrıca 08 Nisan 2021 tarihinde Evren-10 operasyonu esnasında Şırnak'ta ele geçirilen PKK'nın sözde Botan Eyalet sorumlusunun itirafları gündemi sarstı.
Besta bölgesinde çatışmada yaralanıp bilincini kaybetmişken kurşun sıktığı Mehmetçiğin verdiği kanla hayata dönenen teröristin pişmanlık dolu itiraflarını ve insanlık düşmanı PKK'nın caniliklerine ilişkin çarpıcı beyanları aşağıdaki linklerden izleyebilirsiniz. Bu vesileyle kahraman Türk Jandarmasını saygıyla selamlıyorum.
Yakın çevremizde bu kadar yoğun hareketlenmelerin olması Karadeniz-Hazar hattının ne kadar büyük gerilimlere maruz kaldığının da bir göstergesidir. Bu gerilimlerin ülkemize yönelik olası yansımalarına karşı "Türk Devlet Aklı" çok uzun zamandır harekete geçmiş durumda. Dolayısıyla gerilimlerin kaynağını ve yapılması gerekenleri dikkatlice analiz etmemiz gerekir.
Temelde Çin'in yükselen bir değer olarak ortaya çıkması ve tahminen 2030'larda küresel gelirdeki payının ABD'yi geçecek olması bugünkü gerilimlerin asıl sebebi olarak görülmektedir. Ancak ABD şuana kadar Çin için etkili bir politika ortaya koyamadığı gibi kendi ekonomik durgunluğunu aşabilecek herhangi bir strateji de geliştiremedi.
Şayet Çin'in artık çok yönlü büyümesi 2030 yılına kadar durdurulamaz ise yeni küresel sistemin hâkim gücü olarak ortaya koyacağı etkilere ABD'nin uzun süre dayanabilmesi çok olası görülmüyor. O yüzden 21 trilyon dolarlık gelirine karşı 25 trilyon dolarlık borcu her geçen gün kartopu gibi büyüyen ABD'nin artık tek başına küresel stratejilerini uygulayabilme şansı yok, bunu ancak uluslararası ittifakları ile yapabileceğine inanıyor.
ABD'nin ittifaklarını tam olarak ve etkili şekilde doğuya karşı harekete geçirip geçiremeyeceğini göreceğiz fakat şu an Çin'le rekabet ederken ve İran'ı nükleer anlaşmalarla dengede tutarken Rusya'yı zayıflatmayı amaçlayan bir stratejiyi uygulamaya çalıştığını söyleyebiliriz. ABD, Karadeniz-Batı ve Doğu Hazar Bölgeleri ile Doğu Türkistan'la sınır Fergana Vadisi ve devamından Afganistan-Pakistan hattında kendine müzahir bir kuşak oluşturmak suretiyle Rusya'yı güneyden, Çin'i doğudan çevirmeyi amaçlıyor. Bunun için ilk adım olarak Karadeniz'de NATO varlığının arttırılması öngörülüyor.
Diğer bir adım da bütün yenilgi ve hezimete rağmen Ermenistan'da seçimleri neredeyse kıl payı ama ABD desteğinde ve Rusya'ya rağmen Nikol Paşinyan'ın kazanması oldu. İran seçimleri esnasında Güney Azerbaycan'da oy kullanan Türklerin yansıttığı Türkiye ve Azerbaycan sevgisi oldukça dikkat çekiciydi.
Bundan sonra bölgenin daha da hareketlenmesi muhtemel görünüyor. Özellikle Azerbaycan'ı istikrarsızlaştırabilecek Kafkas Baharı (!) tarzı sarsıntılara karşı dikkatli olmak çok önemli. Bunun içindir ki altı ay kadar önce Türkiye-Azerbaycan-Pakistan arasında İslamabad Deklarasyonu imzalandı, müteakiben geçtiğimiz hafta Türkiye ile Azerbaycan arasında ittifak anlaşması niteliğinde Şuşa Beyannamesi imzalanarak süreçte önemli bir hakla daha tamamlanmış oldu.
Bu arada Türkiye-Azerbaycan arasında SİHA ve diğer savunma sistemlerinin üretilmesini içeren çeşitli anlaşmaların imzalanmış olduğunu da söylemek gerekir. Gelinen yeni aşamada ise Afganistan'daki Kabil Havalimanının korumasının TSK tarafından sağlanıp sağlanmayacağı tartışma konusu oldu.
Şayet Türkiye yeni şekillenen Avrasya jeopolitiğinde söz sahibi olmak istiyorsa Afganistan'da da olmalıdır. Zira sahada varsanız masada olabiliyorsunuz. Ve unutulmamalıdır ki Türkiye'nin siyasi sınırları bellidir ama medeni sınırları Afganistan'ı bile aşar. Arap baharı örneğinde olduğu gibi başlangıçtan itibaren sürecin içinde olamazsak Libya'ya gittiğimiz gibi sonradan da olsa Afganistan'a gitmek zorunda kalırız. Afganistan'daki bütün toplumsal kesimlerin Türk Askerine sempati ile baktığını ve Afganistan Hükümetinin Kabil havalimanını Türk Askerinin korumasını istediğini unutmayalım.
Şu ana kadar Taliban'ın Türk Askeri unsurlarına hiç saldırı yapmamış olması, Türkiye'nin ayrım gözetmeksizin Afganistan'daki bütün toplumsal kesimleri kucaklayan insani yaklaşımı, ülkemizin Afganistan'daki yumuşak gücünün etkisini oldukça arttırmıştır.
Türkiye Afganistan'daki yumuşak gücünü diplomatik enerjiye dönüştürerek küresel güçlere karşı denge oluşturmalı ve ülkemiz aleyhine ortaya çıkabilecek oluşumları baştan engellemelidir. Bunun için başlangıçta Pakistan ve Macaristan'la birlikte hareket etmeli ve sonrasında bu koalisyonu geliştirmelidir.
Geçtiğimiz hafta İzmir'de HDP binasına yapılan silahlı saldırı ile Diyarbakır'ın Hani ilçesinde AK Parti ilçe binasına yapılan molotoflu saldırıyı, Türkiye'de etnik grupları birbirlerine düşürmeyi amaçlayan ve toplumsal karşılığı asla olmayan provokatör eylemler olarak görmek gerekir. Türk milleti seçime bir buçuk yıl kala karanlık eller tarafından yönetilen bu tür kirli operasyonlara asla pirim vermeyecektir.
Güvenlik birimleri gereken araştırmayı titizlikle yapıp suçluları ve arkalarındaki karanlık güçleri adaletin karşısına çıkaracaklardır. Ancak çok farklıymış gibi görünseler de bu hain eylemlerin arkasından aynı karanlık odaklar çıkarsa hiç şaşmam.
Benzer eylem girişimleri bundan sonra da olabilir ancak ülkemizin istihbarat ve operasyonel kapasitesi Cumhuriyet tarihinde en yüksek seviyesinde. Bu nedenle bu tür girişimlere karşı gereken yapılacaktır, bundan eminiz. Yeter ki birlik beraberlik içinde, büyük ve güçlü Türkiye ülküsüyle yürümeye devam edelim.