Geçtiğimiz seneden bu yana sahne dünyasından gerçek yaşam hikayelerini beyaz perdede daha fazla görmeye başladık. Bale dünyasının yaşayan efsanesi, Romeo ve Juliet gibi en ünlü rollerde sahneye çıkan ilk siyah balet Carlos Acosta’nın hayatını konu alan ‘Yuli’ ise diğer biyografilere nazaran hikaye anlatımını dans performanslarıyla pürüzsüzce harmanlayabilen, duygu dili yoğun bir film…
‘Gözlerimi de Al’ (Take My Eyes) ve ‘Matahariler’ (Mataharis) filmleriyle tanıdığımız İspanyol yönetmen Iciar Bollain’in yönettiği, Ken Loach filmlerinin senaristi Paul Laverty’nin incelikli senaryosunda hayat bulan film, Kübalı dansçı Carlos Acosta’nın hem kendini canlandırdığı hem de bazı sahnelerde anlatıcı rolüne büründüğü kendi hikayesi ‘Yuli’yi sahnede koyarken çocukluk anılarını hatırlamasıyla başlıyor. Film, Küba’da fakirlik ve zorluk içinde ailesine bakmaya çalışan Pedro Acosta’nın Afrika tanrısı Ogun’un adını verdiği oğlu Yuli’nin içindeki dans yeteneğini ve başarabileceklerinin büyüklüğünü sezmesiyle ilerliyor. Pedro, oğlunun kaderinin de kendi makus talihi gibi olmaması için Yuli’yi zorla Küba Ulusal Dans Okulu’na yazdırıyor. Dans etme hevesini içinde tutamayan Yuli ise maharetlerini sokak aralarındaki dans yarışmalarında sergilemesine rağmen sırf arkadaşları ne der düşüncesiyle konservatuvara gitmek istemiyor; derslerden kaytarıyor ve kaçıyor. Yıllar içinde babasının zoruyla dansa devam etse de her an bırakmanın, Küba’nın yıkık dökük sokaklarına, evine dönmenin eşiğinde… Sahne ve sanat dünyasından hikayelerde çoğunlukla tüm engellere rağmen hayallerinin peşinden giden karakterlerin bir an önce ‘yırtma’ hikayelerini izlemişizdir. ‘Yuli’de ise bulunduğu coğrafyanın durumu, yoksulluk, ailevi problemler, ten renginden dolayı başarma ve kendini kurtarma hissiyatı gibi gerçek sıkıntılarla şekillenmiş, fedakarlıkla ve hasretle örülü bir ‘kendini var etme hikayesi’ izliyoruz.
Bir babanın oğluna adanmışlığının, sevgisinden doğan hırçınlığının şu anki Carlos Acosta’daki izlerinin sahnede modern dans koreografisiyle betimlenmesi ise hikaye anlatımına dinamizm ve eşsiz bir zarafet katıyor.
AÇIK HAVADA SİNEMA KEYFİ
İstanbul’un önemli kültür ve sanat duraklarından biri haline gelen Zorlu Performans Sanatları Merkezi, müzikaller, dans gösterileri ve farklı zevklere hitap edecek konserlerin olduğu dopdolu bir programla yeni sezona merhaba diyor. Yeni sezonda, çağdaş dans gösterisi Sutra’nın (16-17 Eylül) yanı sıra Nils Frahm (19 Eylül), Hindi Zahra (16 Ekim) ve Beyond Bollywood Müzikali (26 Kasım - 1 Aralık) benim de heyecanla beklediğim etkinlikler arasında… Bu arada ikonik Fransız filmlerinden Yeşilçam klasiklerine, romantik komedilerden süper kahraman filmlerine kadar farklı janralarda ücretsiz film gösterimleri bu yaz da PSM Amfi’de devam etmekte. Açık havada sinema keyfi yapmak isteyenler, 28-31 Temmuz tarihleri arasında ‘Galaksinin Koruyucuları’, ‘La Grande Illusion’, ‘Feride’ ve ‘Big Fish’ filmlerini izleyebilecek.